Bu haftasonu bir değişiklik yaptım ve uzun zamandır gitmek isteyipte gidemediğim Kale’ye gittim. Hava da nasıl rüzgarlıydı anlatamam. Sanki Çanakkale’nin lodosu Ankara’ya gelmiş gibiydi. Neyse ki yağmur yağmadı.
Arabamı hemen Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nin karşısındaki otoparka yani Ankara Evi’nin otoparkına bıraktım. Randevuma biraz erken geldiğimden Kale kapısına doğru yürüdüm. Zeynep’ten mor renkli seramik bir kolye aldım. Bu arada heryerin polis kaynamasından olağandışı bir durum olduğu belliydi. Meğer Ankara’ya gelen Hillary Clinton NTV’deki Haydi Gel Bizimle Ol programına konukmuş ve çekimler Çengel Han’da yapılacakmış. Neyse ki biz biraz erken gittiğimizden o trafik keşmekeşine kalmadık ama ilerleyen saatlerde yolları kapadılar, Kale’nin içine bile geçişi engellediler. Dolayısıyla gezimizi biraz etkiledi.
Arkadaşımla buluştuktan sonra ilk durağımız Anadolu Medeniyetleri Müzesi oldu. İkimizinde Müzekart’ı olunca bedavaya girdik.
Ardından Pirinç Han’a doğru yürüdük ve yine Pirinç Kafe’de oturup o güzel gözlemelerini yedik, porselen demlikte demlenen çaylarından içtik. Pirinç Han’da bir dost dükkanında soluklanıp epeyce sohbet ettik. Ardından Hamamönü’ne doğru yürüdük. Ben şimdiye kadar oraya hiç gitmemiştim. Yöre adlı otantik el dokumalarının da satıldığı mağazanın üç katını da dolaştık. Ben orada dayanamayıp duvarıma asmak için seramik bir balık aldım (Ne de olsa balık burcuyuz ya!)
Tekrar Kale’ye döndüğümüzde yollar kapatılmıştı. Ara yollara sapmak zorunda kaldık. İyi bir zamanlama yapmışız ki 5-10 içinde Clinton Kale’den ayrıldı da biz Kale’ye girip And Kafe’nin yolunu tuttuk. Onca rüzgardan sonra kafeye girmemizle huzuru bulduk diyebilirim.Orada yediğim beşamal ve mantar soslu ıspanaklı krebi çok beğendim ve bu güzel yemek için şefe teşekkür ettim.
Arabamı hemen Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nin karşısındaki otoparka yani Ankara Evi’nin otoparkına bıraktım. Randevuma biraz erken geldiğimden Kale kapısına doğru yürüdüm. Zeynep’ten mor renkli seramik bir kolye aldım. Bu arada heryerin polis kaynamasından olağandışı bir durum olduğu belliydi. Meğer Ankara’ya gelen Hillary Clinton NTV’deki Haydi Gel Bizimle Ol programına konukmuş ve çekimler Çengel Han’da yapılacakmış. Neyse ki biz biraz erken gittiğimizden o trafik keşmekeşine kalmadık ama ilerleyen saatlerde yolları kapadılar, Kale’nin içine bile geçişi engellediler. Dolayısıyla gezimizi biraz etkiledi.
Arkadaşımla buluştuktan sonra ilk durağımız Anadolu Medeniyetleri Müzesi oldu. İkimizinde Müzekart’ı olunca bedavaya girdik.
Ardından Pirinç Han’a doğru yürüdük ve yine Pirinç Kafe’de oturup o güzel gözlemelerini yedik, porselen demlikte demlenen çaylarından içtik. Pirinç Han’da bir dost dükkanında soluklanıp epeyce sohbet ettik. Ardından Hamamönü’ne doğru yürüdük. Ben şimdiye kadar oraya hiç gitmemiştim. Yöre adlı otantik el dokumalarının da satıldığı mağazanın üç katını da dolaştık. Ben orada dayanamayıp duvarıma asmak için seramik bir balık aldım (Ne de olsa balık burcuyuz ya!)
Tekrar Kale’ye döndüğümüzde yollar kapatılmıştı. Ara yollara sapmak zorunda kaldık. İyi bir zamanlama yapmışız ki 5-10 içinde Clinton Kale’den ayrıldı da biz Kale’ye girip And Kafe’nin yolunu tuttuk. Onca rüzgardan sonra kafeye girmemizle huzuru bulduk diyebilirim.Orada yediğim beşamal ve mantar soslu ıspanaklı krebi çok beğendim ve bu güzel yemek için şefe teşekkür ettim.
Pirinç Han'ın duvarında Faruk Nafiz Çamlıbel'den Han Duvarları adlı şiiri asılıydı.
Han Duvarları
Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı,
Bir dakika araba yerinde durakladı.
Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar,
Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar...
Gidiyordum, gurbeti gönlümle duya duya,
Ulukışla yolundan Orta Anadolu'ya.
............
Aradan yıllar geçti işte o günden beri
Ne zaman yolda bir han rastlasam irkilirim,
Çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim.
Ey köyleri hududa bağlayan yaşlı yollar,
Dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar!
Ey garip çizgilerle dolu han duvarları,
Ey hanların gönlümü sızlatan duvarları!..
Aşağıdaki Tanrıça Kibele’nin heykellerinin fotograflarını özellikle seçtim. Tanrıça Kibele, Anadolu’nun ilk toplumları için, doğurganlığı simgeleyen, doğaya bolluk ve bereket veren, yeryüzüne olduğu kadar gökyüzüne de egemen olan Ana Tanrıçaya Hititler ‘Hepat’ ve ‘Arinna’nın Güneş Tanrıçası’, Geç Hititler ‘Kubaba’, Lidyalılar ‘Kybebe’ adını vermiş ve kendilerini koruduğuna inanmışlardır. Yine daha sonra Anadolu’da yerleşen Frigler, Yunanlılar ve de Romalılar da Kibele’yi benimsemişlerdir. ( Bu heykellere bakarken binlerce yıl önce kadına saygı varmış, ileri mi gidiyoruz geri mi diye düşünmeden edemedim)
3 yorum:
Bende Ankaraya gelmek ve anlattığın yerlere gitmek istiyorum :)
Özellikle kaleiçine ve antika pazarına (doğru mu söyledim acaba:)) gitmek istiyorum :)
Kale'ye bu kaçıncı gidişim unuttum ama müzeyi de en az 3 kez ziyaret etmişimdir. Rehber eşliğinde de gezilebiliyor.
Ankara dün çok rüzgarlıydı. Dolaşırken hiç fotograf çekmedim o yüzden.
Haziran ayında Kale festivali oluyor ki daha bir curcuna oluyor.
Ankara'ya gelecek olursan haberim olsun Asortik, beraber gezeriz müzeyi ve Kale'yi.
Sevgiler
Teşekkür ederim teklifin için..Ankara'da o kadar çok arkadaşım oldu ki bu bloglar sayesinde anlatamam :) Belki bir gün sürpriz yapabilirim :))