Author: Mine
•25.2.07

*Cuma gecesi, Anatolia'da Candan Erçetin 'i izlemeye gittik. Kendisini ve şarkılarını çok beğenen ben için, güzel bir doğumgünü hediyesi oldu:)


*Cumartesi günü biraraya geldiğimiz Aydın Şimşek'le, yeni çıkarmaya başladıkları Deliler Teknesi adlı dergiden bahsettik. Yazarın, Yaratıcı Yazarlık ve Deneysel Düşünme adlı kitabı yazı hayatına yeni başlayanlar için başvurulabilecek bir kaynak.


*Pazar günü kahvaltı için seçtiğimiz yer, Ankara Kalesi 'ydi. Yıldız'dan yerini öğrendiğim And Kafe ilk durağımız oldu. Güzel bir kahvaltıdan sonra, Kale Kapısı'na doğru yürürken, yol boyunca gördüğümüz dükkanlara girmeyi ihmal etmedik.







*Bunlardan Dijan Dizayn ,Kale Kapısı No:1'de.Kendi dizaynları biblolar, nazarlık ve aynalar çok güzel olmakla beraber, İran'dan gelen ahşap çerçeveli seramik tablolar da görülmeye değer.


*Son durağımız Pirinç Han 'dı. Alt kattaki Pirinç Kafe'de çok güzel gözlemeler yapılıyor, beraberinde porselen demliklerde demlenen çay, güneşli ama soğuk Ankara öğleden sonrasında çok iyi gitti:)



*Burası da Beypazarı'nda Cevizlibağ . Sonunda Metin Usta'nın yaptığı alabalıktan tadabildim. Tavsiye ederim.




Güzel bir hafta dileğiyle....








Author: Mine
•23.2.07
..........
Acılarım oldu herkes gibi elbet
Herkese kısmet olmayan sevinçlerim
Unutulmayı da göze aldım evet
Hayat sana teşekkür ederim
..........
Author: Mine
•16.2.07



Optimum Outlet Center bildiğiniz gibi Türkiye'nin en büyük outlet alışveriş merkezidir.Dün gece ilk kez orada sinemaya gittim. 14 sinema salonu, 3 katlı ek bir bölümde toplanmış. Alışık olduğumuz kalabalık ve mükemmel hizmet henüz yok. Mesela WC'leri ve çıkışı gösteren tabelalar asılmamış, ayrıca mısır almak için 3. kattan 1. kata inmek zorunda kalınıyor. Çünkü büfe, sadece 1.katta var ve mısırda hazır ambalajlarda satılıyor, kendileri hazırlamıyorlar maalesef.Umarım en kısa zamanda eksiklikler giderilir.
Gelelim filmimize...Leonardo Di Caprio bu filmde babyface'likten çıkmış, olgunlaşmış, bence çok iyi yapmış:) Filmin konusunu heryerde okuyabilirsiniz.O yüzden yazmayacağım. Filmde beni en çok etkileyen, topraklarında o kadar zenginlik barındırmalarına rağmen Afrikalıların bundan bihaber olmaları, insanların mülteciliğe zorlanması, kabile kavgaları için küçük çocukları silahlandırıp ocuk askerler' yetiştirmeleri, Batı'nın silah satarak, elması alıp işleyerek oppurtunistçe davranması, bütün bu gerçeklerin bilinmesine rağmen tüm dünyanın susması...Bilindiği üzere dünyada 3 şehir elmas borsasını elinde tutuyor; Newyork, Tel-Aviv ve Anvers. Hiçbiri de Afrika'da değil!
Bugun dünyada ,85 ülkede yarım milyondan fazla çocuk, hükümet orduları, paramiliter güçler veya silahlı küçük gruplar tarafından kullanılıyor. 300 bin kadar çocuğun silahlı çatışmada aktif olarak savaştırıldığı tahmin ediliyor. Yaptırımlar tanımlı; ama yetersiz kalıyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün (HRW) verdiği bilgilere göre, dünya üzerinde 20'den fazla ülkede çocuklar doğrudan doğruya savaşlara katılmak üzere askere alınıyor. Angola, Burma, Burundi, Kolombiya, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Lübnan, Liberya, Nepal, Sierra Leona, Sri Lanka, Sudan ve Uganda bu ülkelerin başında geliyor. Ancak bu bir 'Afrika sorunu' değil. Britanya Savunma Bakanlığı bu ayın başında 2003'ten bu yana, 18 yaşın altındaki 15 askerin Irak'ta görev yaptığını kabul etti. Aslında, bu filmin 12 Şubat Çocuk Asker Kullanımının Durdurulması Günü ne denk gelmesi bir tesadüf mü bilmiyorum ama umarım ilerde çocuklar silahla hiç tanışmazlar ve böyle birgünde de hatırlanmak durumunda kalmazlar.
Filmin başında 'elmas almadan önce bu filmi izleyin', sonunda da 'üçüncü dünyanın sesine kulak verelim' deniyor.Yorumu size bırakıyorum...
Kaynak: BİA Haber merkezi, K. Çobanlı
Author: Mine
•4.2.07

Bir kesim, Atatürk'ün 1915'teki Ermeni olaylarına temas etmemeye özen gösterdiğini ileri sürüyor. Atatürk aslında Ermenilerin el konulan mallarını Ermeni terörünün hedef aldığı devlet adamlarının çocuklarına dağıtmıştı. İşte belgeleri... Sabah Gazetesi Yazarı Murat Bardakçı yazdı...Türkiye'de, bundan birkaç ay önce, ortaya tuhaf bir iddia atıldı ve Atatürk'ün Ermeni tehcirini "facia" olarak nitelediği ve tehcir meselesine temas etmemeye özen gösterdiği ileri sürüldü. Bugün bu sayfada, bu iddiaları yalanlayan bazı belgeleri, Atatürk'ün Ermeniler tarafından katledilen devlet adamlarının ailelerine sonraki senelerde Türkiye'den ayrılan bazı Ermeniler'e ait malları vermesiyle ilgili dokümanları yayınlıyorum ve bu belgeleri, soykırım suçlamalarının Türkiye'deki gönüllü sözcülerine ithaf ediyorum.. Soykırım suçlamalarının Türkiye'deki bazı gönüllü sözcüleri, bundan birkaç ay önce, ortaya tuhaf bir iddia attılar: Atatürk'ün İttihad ve Terakki Partisi'nin bütün politikalarına karşı çıktığını söylüyor, 1915'te yaşananları "facia" olarak nitelediğini ve sonraki senelerde tehcir meselesine temas etmemeye özen gösterdiğini ileri sürüyorlardı. Gönüllü sözcüleri bu iddialarını hâlâ ve sürdürüyor ve "Atatürk, tehcirin sorumluları hakkında ağır suçlamalarda bulunmuş, 1915'te alınan kararları her zaman eleştirmişti" demeye devam ediyorlar. Tarihi konularda araştırmaya gerek görmeden, arşivlere girmeden ve herhangi bir belgeyi incelemeye ihtiyaç duymadan iddiada bulunmak ve karar verip yorum yapmak bizde eski bir âdetti. Atatürk'ün 1915 olaylarına bakışı konusunda ortaya atılan iddialar da bu âdetin devamıydı, hele işin içine mâlum iddiaların sözcülüğünü yapmak gibisinden zoraki bir çaba da girince gerçekler eğilip bükülüyor, Atatürk bile bu çabaya âlet ediliyordu.
MASUMLARI ASTILAR

Bugün, bu sayfada, Atatürk'ün Ermeni meselesine ve 1915 olaylarına bakışını yansıtan bazı belgeler yayınlıyorum. Belgeler, Atatürk'ün tehcir meselesine hiç de Türk tarafını suçlayıcı bir şekilde yaklaşmadığını, aksine, bu yolda can veren idarecilerin ailelerine sonraki senelerde büyük maddi yardımlarda bulunduğunu gösteriyor. Belgelerin daha iyi anlaşılabilmesi için, önce, 1915 sonrasında yaşanan ve detaylarını bugün sadece konunun uzmanlarının bildiği bir hadiseyi, tarihimizde leke olarak duran tehcir yargılamaları konusunu hatırlatmam gerekiyor: Türkiye'nin Birinci Dünya Savaşı'ndan yenik çıkmasından sonra, savaş yıllarında ülkenin kaderine hükmeden İttihad ve Terakki Partisi iktidardan düşmüş, lider kadrosu Türkiye'den ayrılmış ve işbaşına birkaç ay sonra Hürriyet ve İtilâf Partisi gelmişti. Sadrazamlık makamında, meşhur Damad Ferid Paşa oturuyordu. İtilâf Devletleri, yani dünya savaşı yıllarında savaştığımız güçler, Mondoros Mütarekesi'nin imzalanmasından sonra, İttihad ve Terakki'nin ileri gelenlerinin ve Ermeniler'i tehcir edenlerin savaş suçlusu olarak yargılanmalarını istediler. Damad Ferid Hükümeti bir kararname çıkartarak Türkiye'deki önde gelen İttihadçılar'ı ve tehcirde görev yapan bazı idarecileri tutuklayıp yeni kurulan bir askeri mahkemeye sevketti. İngilizler ile Ermeni cemaatinin baskısıyla çalışan ve tam bir adli skandal olan mahkeme, ilk kararını 1919'un 8 Nisan'ında verdi: Boğazlayan Kaymakamı Kemal Bey'in idamına hükmetti. Kemal Bey iki gün sonra Bayezid Meydanı'nda asılacak; ertesi sene, 1 Ağustos 1920'de de tehcir sırasında Urfa'nın en yüksek mülki amiri olan mutasarrıf Nusret Bey idam edilecek, infazlar halkta büyük infial uyandıracak ama işgal sebebiyle toplu bir hareket yapılamayacaktı.

YİRMİŞER BİN LİRALIK MAL

Atatürk'ün, Ermeni tehciri ile ilgili olarak bugün gündeme getirilen iddiaları yalanlayacak mahiyetteki uygulamaları, Ankara'da, 1920'nin 23 Nisan'ında Büyük Millet Meclisi'nin açılışının hemen sonrasındaydı. Başında Mustafa Kemal Paşa'nın bulunduğu Meclis, 8 Mayıs 1920'de tehcir bahanesiyle tutuklu olanların tamamının tahliyesine karar verdi ve 11 Ağustos'ta da tehcirle suçlanan idarecilen yargılandıkları mahkemelerin faaliyetlerini durdurdu. 25 Aralık 1921'de Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey, 14 Ekim 1922'de de Boğazlayan Kaymakamı Kemal Bey "Milli Şehid" ilân edildiler ve ailelerine maaş bağlandı. Türkiye'yi terkeden Ermeniler'den kalan bazı gayrımenkuller, Mustafa Kemal tarafından sonraki senelerde bakanlar kurulu kararı ile Kemal ve Nusret Beyler'in ailelerine verilecek, Ermeniler tarafından katledilen bazı İttihadçı liderlerinin ailelerine de yine bazı Ermeni malları devredilecekti. Mustafa Kemal Paşa'nın da imzasının bulunduğu ilk hükümet kararı 2 Şubat 1927'de çıkartıldı ve Boğazlayan Kaymakamı Kemal Bey'in eşi ile çocuklarına İstanbul'da Ermeniler'den kalan 20 bin lira değerinde gayrımenkuller tahsis edildi. Aynı senenin 25 Aralığında, Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey'in geride bıraktığı ailesine yine daha önce Ermeniler'e ait olan gayrımenkuller verildi. Tahsisler sonraki senelerde de devam etti. Türkiye'den giden Ermeniler'e ait yirmişer bin lira değerindeki bazı gayrımenkuller İttihadçı liderlerden olan ve Ermeniler tarafından şehid edilen Doktor Bahaeddin Şakir Bey'in, Doktor Reşid Bey'in ve Bahriye Nazırı Cemal Paşa'nın yaveri Nusret Bey'in ailelerine verildi.

DEVLETİN DEVAMLILIĞI

İlk defa Dr. Şenol Kantarcı tarafından 2001 yılında yayınlanan bu kararnamelerin altlarında "Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal" ile "Başvekil İsmet" in imzaları bulunuyor ve özellikle de Doktor Bahaeddin Şakir Bey'in vârisleri ile ilgili uygulama bir gerçeği açık şekilde vurguluyor: Mustafa Kemal'in 1915 olaylarını facia yahut rezalet olarak görmediğini, Türk kurbanları sahiplenip devletin devamlılığı kuralını benimsediğini... Bu yazdıklarımı okuyup hâlen gündemde olan Hrant Dink cinayeti ile geçmişte yaşanan tatsızlıklar arasında kıyaslamaya gittiğimi düşünebilecekler için tekrar edeyim: Cinayet, nerede ve hangi maksatla işlenirse işlensin aynıdır, Hrant Dink'in katledilmesi ile İttihadçı liderlerin yahut diğer masumların canlarının alınması arasında hiçbir fark yoktur ve tetiği çeken caniler aynıdır. Cinayetler nasıl taraflar arasındaki nefreti arttırmaktan başka bir işe yaramamış ise, "Hepimiz Ermeniyiz" gibisinden acele ve uçuk sloganlar da tahrikten başka bir işe yaramazlar!


Sabah/Murat Bardakçı
Author: Mine
•2.2.07
Geçen cumartesi gecesi, Bianco Rosso'daydık.İşletmecileri, meslektaşlarımız Rezzan ve Levent olunca ve de masamız sevgili arkadaşım M. tarafından rezerve edilince, en şanslı grup biz oluverdik.
Rezzan güleryüzüyle karşıladı bizi. Nezih, temiz, güzel bir yer. Yeri de çok kolay, Oran'da hemen Japon Vakfı'nın yanında. Canlı müzik her zevke hitap edecek nitelikte. Gittiğimiz gece, ilerleyen saatlerde Alper Önal sahne aldı.Kaprisleriyle bizi biraz kasmış olsa da geceye renk kattığı bir gercek:)

Merak edenler için adres: Zültü Tigrel Cad. Japon Vakfı ORAN
Tel :490 03 82