Author: Mine
•25.12.06
Her yıl yılbaşına denk gelen bu günlerde, çeşitli patlayıcı maddeler eğlence amacıyla kullanılmaktadır. Öte yandan bu patlayıcıların dikkatsiz kullanımı sonucu ağır göz yaralanmaları, kalıcı işitme kayıpları ve ağır el yanıkları oluşmaktadır. Çoğunluğu çocuk olan bu yaralıların, daha yaşamlarının başında görme veya işitme özürlü hale gelip sakat kalmaları, kem kendileri, hem de aileleri için bir acı kaynağı olmaktadır. Her yıl olduğu gibi 2007 yılına girerken de hekimler aşağıdaki çok önemli uyarıları anne ve babalara, halkımıza duyurmaktadır. Çünkü hekimlerin ilk görevi hastaların acılarını dindirmektir. Bir önemli görevi de olası acı verebilecek durumlara karşı önleyici uyarıları ve hatırlatmaları zamanında yapmaktır. Aşağıda bildirilen koruyucu önlemlerin uygulanmasında hekimlerin yanında, anne ve babalara, okullarda öğretmenlere ve yazılı ve sözlü basın ve yayın organlarına görev düşmektedir.

1- Körlüğe kadar götüren en kötü yaralanmalar, fişek, maytap, torpil, raket gibi patlayıcı maddelerle olmaktadır. Bu tür fişekleri kullanırken alacağınız önlemler:
Kapalı yerlerde kullanmayınız. Duvarlara çarpan fişekler geri gelerek gözü yaralar. Ayrıca oluşan zehirli gazlar solunum zorluğuna ve zehirlenmelere neden olur. Bu tür fişekleri yalnızca açık alanlarda kullanınız.
Patlayıcı fişekleri, torpilleri cam şişelerin içine koymayınız. Kırılan camlar saçma gibi yüzde ve gözde ağır yaralanmalara neden olur.
Kısa fitilli(Bozuk) fişek ve maytapları kullanmayanız. Daha elden atmaya fırsat vermeden patlama olacağı için ağır el ve yüz yanıkları, göz yaralanmaları oluşmaktadır.

2- En çok ve ağır göz yaralanmalarının görüldüğü gün 1.Ocak günüdür. 31 Aralık akşamı tam patlamayan fişek ve torpilleri arayan çocuklar, aslında ateşle oynamaktadırlar. Kısa fitilli ve fitili kopmuş bu fişekleri patlatmak için eline alan ve ateş yakan çocuk patlayıcıyı bu sırada yüze ve göze çok yakın tutmaktadır ve yaktıktan sonra da fırlatacak zamanı olmamaktadır. Böylece çok ağır el ve yüz yanıkları, körlüğe kadar götüren göz yaralanmaları (kimyasal yanıklar, göz içi kanamaları)olmaktadır.
Bu nedenle bu tür fişekleri kullanmadan önce kullanma kılavuzunu mutlaka okuyunuz. Yazılanları harfiyen uygulayınız. Anne ve babalar: Havai fişikler birer oyuncak değildir. Çocuklarınızın eline bu fişekleri vermeden önce onlara iyice bilgi veriniz. Olası tehlikelere karşı uyarınız. Dükkan sahipleri: Bu tür patlayıcıları çocuklara satmayınız. Satın alanlara da kullanma kılavuzunu okumalarını bir kez daha hatırlatınız.

3- Diğer bir ağır göz yaralanması çeşidi de, köpüklü şarap veya şampanya şişesini açarken aniden büyük bir güçle fırlayan mantarın veya tıpanın göze çarpması ile oluşan göz yaralanmalarıdır. Gözde ağır kanamalar, göz bebeğinin yuvarlıklığını kaybetmesi, göz merceğinin yerinden oynaması, ağ tabakanın yırtılması gibi ağır kalıcı hasarlar oluşur.
Önlem: Bu tür şişeleri açarken şişenin ucunu odada hiç kimsenin olmadığı bir yöne eğik olarak çeviriniz veya şişenin tıpasını açarken üstününe bir havlu koyunuz ki tıpa fırlamasın. Şişenin ucunu kesinlikle şaka olsun diye arkadaşlarınıza doğru çevirmeyiniz veya kendi gözünüze doğru tutmayanız. Şişenin ucunu yakın bir duvara çevirmeyiniz. Duvardan çarpan tıpa geriye dönerek göze gelebilir.

4- Diğer sıkça görülen ve uzun süren rahatsızlıklara neden olan bir yaralanma çeşidi de çam ağaçlarının iğne yapraklarının göze değmesi, çarpması ile oluşur. Çam ağacını taşırken, yerleştirirken veya yanından geçerken, oynarken gerilen dalın boşalması ile yüze ve göze çarpma olmaktadır. İğne gibi olan çam yaprakları da bu sırada gözün saydam tabakasını çizer. Ayrıca yaprağın içindeki reçine türü kimyasal maddeler de göze değeceği için, uzun süre iyileşmeyen sık tekrarlayan sıyrıklar(erozyonlar) oluşur.
Çam ağacının yanında oyun oynamayınız.

5- Önemli bir yaralanma işitme organında gerçekleşir. Patlayıcıların çeşidine göre 2 metre uzaklıkta 190 dB şiddetine kadar ulaşan çok kısa süreli(Saniyenin 1/4'ü kadar) ses dalgaları oluşmaktadır. Bu kadar şiddetli ses dalgaları çok kısa sürdüğü için çevredekiler tarafından tehlikesizmiş gibi algılanmakta, ayrıca yılbaşının eğlence ortamında önlem almak gereği düşünülmediği için tekrar tekrar yeni torpiller patlatılmaktadır. Fakat bu şiddetli ses dalgaları kulak zarını kolaylıkla patlatabilir, iç kulağa çarparak işitme sinirine zarar verebilir ve hiç geçmeyen kalıcı çınlamalara, daha kötüsü sağırlığa neden olabilirler.
Önlem: Patlayıcı patlarken en az 5 metre veya daha uzağında durun. Daha iyisi kulaklarınızı patlama sırasında kapatın.

Eğer bütün bu önlemlere ve dikkatinize rağmen elde bir yanık, gözde bir yaralanma olmuşsa, kulakta işitme kaybı varsa veya çınlama duyuyorsanız, sabahı beklemeden hemen bir nöbetçi hekime muayeneye gidiniz.


Dr.Mete Soytürk 24.12.2006
Göz Hastalıkları Uzmanı -Kaiserslautern-Almanya
İz
Author: Mine
•25.12.06
Genel Yayın Yönetmenliği'ni Ara Güler'in yaptığı 'İz', 1 yaşını geride bıraktı. 'İz', Ocak 2007 sayısında bizi 'flütlü çocuğun' peşine takılarak, dünyanın değişik coğrafyalarından yükselen sesleri dinlemeye çağırıyor.Haberin devamı burada.



Yusuf Darıyerli (Bigadiç, 2001)



Werner Bischof (Japonya. Tokyo. Meiji tapınağının iç bahçesi, 1951.)



Sebastiao Salgado (Maden, her biri yirmi metrekarelik barrancos denen paresellere ayrılmış. İşçiler altın bulmak için hep daha da derine kazmak zorunda. Serra Pelada, Pera Eyaleti, Brezilya, 1986.)



Sebastiao Salgado (Taşıyıcıların ellerinin madenin dibinden tepeye kadar tehlikeli merdivenlerde dengelerini sağlayabilmek için mümkün olduğunca boş olması gerek. Serra Pelada, Pera Eyaleti, Brezilya, 1986.)



Sabit Kalfagil (Unkapanı Köprüsü, 1976)



Kanjo Take?nin dijital dünyası (solda) + Georg Gerster (Türkiye. Afrodisias Stadyumu; dini festivaller, gladyatör oyunlarını gibi çeşitli gösteriler için kullanılabilecek şekilde kısa kenarları amfitiyatro gibi yuvarlatılmış bir Roma arenası. Yapım tarihi, MS 1. yy civarı)

Author: Mine
•24.12.06
Author: Mine
•24.12.06



Kaderin amansız oluşu değildir sorun; çünkü insan birşeyi inatla isterse onu elde eder. Korkunç olan istediğimiz şeyi elde ettikten sonra ondan bıkmamızdır. O zaman suçu kaderde değil, kendi isteğimizde bulmalıyız.

Cesare Pavese
Author: Mine
•22.12.06

Japonlar taze balığı hep çok sevmişlerdir. Fakat Japonya sahillerinde bol balık bulmak mümkün olmamaktadır. Balıkçılar, Japon nüfusu doyurabilmek için daha büyük tekneler yaptırıp daha uzaklara açılabilmişlerdir.
Balık için uzaklara gidildikçe, geri dönmesi de daha çok vakit alır olmuştur. Dönüş bir-iki günden daha uzarsa, tutulan balıkların da tazeliği kaybolmaktadır. Japonlar tazeliği kaybolmuş balığın lezzetini sevmemişlerdir. Bu problemi çözebilmek için balıkçılar teknelerine soğuk hava depoları kurdurmuşlardır. Böylece istedikleri kadar uzağa gidip, tuttuklarını da soğuk hava deposunda dondurulmuş olarak saklayabileceklerdi.
Ancak Japon halkı taze ile donmuş balık lezzet farkını hissedebiliyor ve donmuş olanlara fazla para ödemek istemiyorlardı. Balıkçılar bu defa teknelerine balık akvaryumları yaptırdılar. Balıklar içeride biraz fazla sıkışacaklardı, hatta, birbirlerine çarpa çarpa birazda aptallaşacaklardı, ama yine de canlı kalabileceklerdi. Japon halkı canlı olmasına rağmen bu balıkların da lezzet farkını anlayabiliyorlardı. Hareketsiz,uyuşmuş vaziyette günlerce yol gelen balığın, canlı, diri hareketli taze balığa göre lezzeti yine etkilenmişti. Balıkçılar nasıl olacak da Japonya'ya taze lezzetli balığı getirebileceklerdi? Siz olsaydınız ne yapardınız?
Hedeflerinize ulaşır ulaşmaz, mesela mükemmel bir eş buldunuz veya çok başarılı bir firmaya girdiniz, borçları ödediniz v.s. Heyecanınız kaybolmaya başlamaz mi? Aşırı çalışmanız gerekmiyorsa rahatlamaz misiniz? Loto'da büyük ikramiyeyi kazananlar parayı savurmaya başlamaz mı?
Japonların taze balık probleminde olduğu gibi çözüm aslında basittir. 1950'lerde L.Ron Hubbart'in gözlemlediği üzere 'İnsanoğlu ancak hırs iddiası içinde bulunursa anormal çabalar sarf eder.' Ne kadar akıllı, uzman, inatçı iseniz iyi bir problemle uğraşmaktan o kadar zevk alırsınız. Problem sizi ne kadar zorluyorsa ve siz onu adım adım çözebiliyorsanız bundan da o derece mutluluk duyarsınız, heyecan duyarsınız ve enerji dolu, canlı, ayakta kalırsınız.
Japonlarda balıkları yine teknelerindeki akvaryumlarda tuttular. Ancak içine küçük bir de köpekbalığı attılar. Bir miktar balık köpekbalığı tarafından yutulmuştu, ama geride kalanlar son derece hareketli ve taze kalabilmişlerdi.
Buradan da görüleceği üzere problemlerden, uzaklaşmaktansa içine atlamak, boğuşmak ve onları yenmek gerekir. Problemlerimiz çok ve çeşitli olabilirler. Ümitsiz olmayın. Onları tanıyın, organize edin, kararlı olun, daha çok yardım desteği ile onlarla savaşın. Beyninize bir köpekbalığı atın ve nelere ulaşabileceğinizi o zaman görün....!




alıntıdır..
Author: Mine
•22.12.06









Author: Mine
•19.12.06
Salıları, cnbc-e'de yeni bir dizi başladı;Elizabeth I. Bol Emmy ödüllü bir dizi. Bugün ilgiyle izledim.
İlk bölümün konusu şöyle; Hikâye 1579 yılında başlıyor, Elizabeth tahta geçeli 20 yıl olmuş. Tahta bir vâris getirsin diye herkes baskı yapıyor, çünkü aksi takdirde kanlı bir taht savaşı patlak verecek. Hatta, Avrupa'daki Katolik güçler onu İngiltere'nin Protestan tahtından indirebilecek. Danışmanları Fransız bir prensle stratejik bir evlilik yapması için onu teşvik ediyor. Aslında Elizabeth, en güvendiği sırdaşı da olan Leicester Kontu Robert Dudley'i (Jeremy Irons) seviyor ama, ne yazık ki Kont, kraliyet kanından değil. İspanya ile olası bir savaşın tehdidi ve kuzeni İskoçya Kraliçesi Mary'nin (Barbara Flynn) çevresindeki isyan potansiyeli ise daha da acil sorunlar. İngilizler, İspanyol armadasına karşı parlak bir başarı kazandığı sıralar, ölümün eşiğine gelen Robert'ın Elizabeth ile ilişkisi de Kont'un üvey oğlu Essex Kontu Robert Devereaux'a (Hugh Dancy) miras kalıyor. Elli küsur yaşındaki Kraliçe'den 30 yıl kadar genç olan Robert, onun gönlünü çalıyor. Bakire Kraliçe, danışmanlarının kaş çatmasına aldırmadan onunla açıkça flört ediyor. Elizabeth'in flörtçülüğü ve karizması, ona babası VIII. Henry ile annesi Anne Boleyn'den miras kalmış. Robert, zaman zaman sapıtsa da onu o kadar seviyor ki, kızgın kalmaya dayanamıyor. Yine de o, kaprisleri, ani öfkeleriyle tanınmış, kimi sorunları zalimce çözerek bunca yıl tahtta kalmayı başarmış olan I. Elizabeth, hiç belli olmaz! Kraliçe mağrur bir kadın. İktidarı, başkalarını kontrol etmeyi ve halkını seviyor. En büyük aşk bile, bunların yanında ikinci planda kalmaya mahkûm.

Viki'de yazılanlar ise şöyle; I. Elizabeth (7 Eylül 1533?24 Mart 1603) İngiltere'nin 17 Kasım 1558 tarihinden ölüm tarihine kadar olan süre içerisindeki kraliçesiydi. Ayrıca İrlanda'nın ve sembolik olarak da Fransa'nın kraliçesi olarak kabul ediliyordu. İngiltere'yi 16. yüzyıl boyunca yöneten Tudor hanedanının üyesi olan kral ve kraliçelerinin 5. ve en sonuncusuydu. Yaşamı boyunca hiç evlenmediği için Bakire Kraliçe adıyla da anılır. İngiliz kral ve kraliçeleri arasında en önemli rol oynayanlardan birisi olarak düşünülür.
Tahta Çıkmadan Önceki Yaşamı
I. Elizabeth İngiltere'yi Katolik kilisesinin etkisinden çıkararak Protestan yapan VIII. Henry'nin kızı olarak 7 Eylül 1533 tarihinde Londra'da doğdu. Annesi VIII. Henry'nin 2. eşi olan Kraliçe Anne Boleyn idi. Kraliçe Anne erkek çocuk doğurmadı. Elizabeth henüz 3 yaşındayken annesi başka erkeklerle zina yaptığı gerekçesiyle kafası uçurularak idam edildi. Böylece Elizabeth de gayrimeşru evlat durumuna düşerek tahta çıkması imkansız hale geldi. Babası sonunda başka bir eşinden Edward isimli bir erkek evlat sahibi oldu ve ölmeden önce Elizabeth'in prensesliğini tekrar meşru hale getirdi. Babası ölünce bu üvey erkek kardeşi Edward 9 yaşındayken VI. Edward olarak tahta çıktı. VI. Edward 16 yaşında çocuksuz olarak ölünce, Elizabeth'in diğer üvey kardeşi I. Mary kraliçe oldu. I. Mary de çocuksuz öldü ve böylece Elizabeth 17 Kasım 1558 tarihinde 25 yaşındayken tahta çıktı. 45 sene hüküm sürdü ve İngiltere'nin tarihine damgasını vurdu.


İlginç bir hayat ve ilginç bir dizi.Tavsiye ederim.
Author: Mine
•18.12.06



Neresindeyim

Çizdiğim sınırlar öyle geniş ki
Çizdiğim ben öyle derin
Hayellerim o kadar çok ki
Bunlar için çabam da yok ki
Bir yanda mutlu ben
Bir yanda çaresiz ben
Bir yanda çaresiz, sevgisiz, ümitsiz
Bir yanda gülen ben
Bir yanda boşlukta, hevessiz
Neresindeyim hayatın
Neresindeyim kadınlığın
Neresindeyim bu aşkın
Korkuyorum kendimden
Sebepsizim kendimce
Tepkisizim gidenlere
Çelişkim kendi içimde
Neresindeyim ben aslımın
Çizdiğim yollar öyle düzensiz ki
Bindiğim gemi bile yelkensiz
Hayellerim o kadar zor ki
Bunlar için zaman da yok



Kör Düğüm

Öyle uzak ki yerim
Uzakları aşıyor
Bütün özlediklerim
Benden ayrı yaşıyor
Ya herşeyim ya hiçim
Sorma dünya ne biçim
Bir kördüğüm ki içim
Çözdükçe dolanıyor

Geçen hafta bir alışveriş merkezinde, eski kasetleri gayet ucuz bir fiyata sattıklarını görünce, hemen hoşuma gidecek birşeyler var mıdır diye, sepeti karıştırmaya başladım.Bu devirde kaset almak out olsa da, arabamda kasetçalar olduğu için, ikisi Aslı'nın,biri Ajda Pekkan'ın diğeri de Pamela'nın olmak üzere dört tane seçiverdim:)
Aslı'nın bu iki albümünde çok güzel şarkılar var ve 'Kördüğüm' adlı şarkı hariç ,sözlerin hepsi kendine ait.Kimi çok duygusal kimi ise İronik'te olduğu gibi hiciv dolu.
Yine her iki albümünde de müziklerin çoğu kendine ait.'Neresindeyim' adlı albüm 2000'de, 'Su Gibi' adlı albüm ise 2004 yılına ait.Biliyorum, ikisi de yeni albümler değiller ve çoğu kişi Aslı'yı zaten tanıyor ama onu başarılı bir müzisyen olarak gördüğüm için ona blogumda yer vermek istedim.Devamı burda!
Author: Mine
•16.12.06
GİDEMEM
Bazen daha fazladır her şey
Bir eşikten atlar insan
Yüzüne bakmak istemez yaşamın
O kadar azalmıştır anlam
O zaman git hemen radyoyu aç, bir şarkı tut
Ya da bir kitap oku mutlaka iyi geliyor
Ya da balkona çık, bağır bağırabildiğin kadar
Zehir dışarı akmadan yürek yıkanmıyor
Ama fazla da üzülme, hayat bitiyor bir gün
Ayrılıktan kaçılmıyor
Hem çok zor, hem de çok kısa bir macera ömür
Ömür imtihanla geçiyor
Bir şiirden, bir sözden,
Bir melodiden, bir filmden
Geçirip güzelleştirmeden can dayanmıyor
Yıldızların o ışıklı fırçası azıcık değmeden
Bu şahane hüzün tablosu tamamlanmıyor
Ben bu yüzden hiç kimseden gidemem, gitmem
Unutamam, acı tatlı ne varsa hazinemdir
Acının insana kattığı değeri bilirim, küsemem
Acıdan geçmeyen şarkılar biraz eksiktir
EKSİK ŞİİRLERİN YOLCULUĞU
Sezen Aksu'nun 1975-2006 arasında yazdığı 400'ün üzerindeki şarkı sözünden seçilen 197'si 'Eksik Şiir' kitabında bir araya getirildi.Metis Yayınları'ndan çıkan 'Eksik Şiir' kitapçılara dağıtıldı. Aksu'nun kitabı ilk basımda 30 bin adet basıldı. Ülkemizde en ünlü şairlerin kitapları bile birkaç bin basılırken, Sezen Aksu'nun 'Eksik Şiir'lerinde oldukça iddialı olduğu söylenebilir.
Bu metnin devamı burda.