Dua
Author: Mine
•30.3.09
On gün kadar önce, çok sevdiğim bir arkadaşımın kanser olduğunu öğrendim. Rastlantısal olarak erken teşhis edildi. Kendisine kalsa, ileri tetkik yaptırmayacaktı ama iteleyerekten tetkiklerini yaptırttım. Hemen hemen her gün rapor verdi bana. Bugün bu yapıldı, sonucu şu gün alacağım gibilerinden. Hafta başı arayıp karsinom dediğinde 'şaka mı bu?' diye garip bir tepki verdim (kendime hala kızıyorum) Erken tanı dedi, rahatladım. Geçtiğimiz cuma için planlanan operasyon için yanında olmamı istedi. Cuma gece yarısına kadar, cumartesi de nerdeyse 24 saat yanındaydım. Duvar saatinin tiktaklarına eşlik ederek damlayan serumun dışında, hiçbir hareketin olmadığı bir vakitte, arkadaşım yatağında uyurken bolca düşünecek zamanım oldu.

*Hayatta en önemli şey sağlık.

*Hayatta her şey gelip geçiyor. Minicik şeylere niye çok üzülüyoruz ki?

Beni üzen ve yoranları bir tarafa itmek istiyorum.Kendimce bir dua tutturdum:

Yanında olup gözümdeki yaşı görmeyen değil, binlerce mil uzakta olsa da, ‘hayatımda sen olmasan beynimin yarısını kaybetmiş gibi hissederim’ diyen dostlarım kalsın yeter bana.
Medeni bir insan gibi konuşmak yerine kaçıp saklanandan,
Hayattan ne beklediğini çözememiş, çevresine verdiği mesajlarda net olmayan, UWO gibi gezen varlıklardan uzak tut beni Tanrım!

UWO : Unidentified Walking Object :))
Author: Mine
•30.3.09
Seçim
.*Bir seçim daha bitti. Epeyce tartışılacaktır. Gökçek yine Ankara’yı aldı. Bence bu ona yetmemeli. Milletvekili olsun, AKP’nin başına geçsin. Bakan, başbakan olsun. Yüreğimden geçen ise uzaya giden ilk Türk olsun.
*Seçim yapmadık savaştık resmen. Bugün işten eve dönerken radyoda 10 ölüden bahsediyordu.
*Buradaki gibi enteresan protestolarda oldu.
*Fazla konuşmayacağım, zaten gazete, tv her yerde yorum var.


Üzücü Haber

Bugünün sıcak bir haberi de, helikopter kazasında ölen muhabir İsmail Güneş'in cesedine ulaşılmış. Hayatta kalmak için verdiği mücadeleyi keşke kazansaydı. İstedikleri herkesin telefon konuşmalarını dinleyip, çarşaf çarşaf yayınlayabilen teknolojimiz asıl gerekli olduğu zamanda işlemedi. Hiç anlayamadığım bir şey de, 112 ile telefon konuşmalarının televizyonlarda yayınlanması ki ben dayanıp dinleyemedim. Yakınları nasıl üzülmüşlerdir…
Mim

Bu arada Bekriya beni yine mimlemiş. Konumuz internete girdiğimiz zaman mutlaka uğradığımız, sevdiğimiz bloglardan 3 tanesini yazmakmış bu sefer. Ben üçle sınırlandırmadım bunu.2x3 yaptım. Aslında blog listem sayesinde en yeni yazılanları takip edebiliyorum. Eğer ki takip edemeseydim, ne yapardım. Troywind’in ve sık yazan arkadaşlarımın sayfalarına öncelikle bakardım.Mesela TüTü, Asortik Krep, Pembe Kalem, A Cup of Caffein ve de sen Bekriya’cığım.
Author: Mine
•26.3.09
-Müdür bey merhaba, ben Dr. X
-Merhaba Dr. Hanım
-Nasılsınız? İyi misiniz Müdür Bey?
-İyiyim Dr. Hanım.
-Müdür Bey sesim iyi geliyor mu?
-Yok Dr. Hanım parazit var telefonda.
-Ben de sizin sesinizi duyamadığımdan bağırarak konuşuyorum zaten.
-Müdür Bey, bizim telefon bozuk. Parazit ondan. Telefonun değişmesi gerekiyormuş, ihalede alınacakmış telefon. O zamana kadar biz ne yapacağız?
-Tamam Dr. Hanım ben ilgileneceğim.

XXX

-Müdür bey merhaba,
Müjdemi isterim.
-Ne müjdesi Doktor X Hanım
-Hamilesiniz!
-??????? Ne diyorsunuz Doktor Hanım.
-Siz barkodlama yapan personeli değiştirdiğiniz için bu gidişle erkeklere hamile, kadınlara prostatınız var denirse şaşırmayın.

XXX

Ertesi gün yani bugün, eski personelimiz yerine döndü. Ama henüz telefondan haber yok. Bizim müdürün bir huyu var. Bir istem yaptığınızda en az 3 kere söylemek gerekiyor. Ondan sonra gerçekten lazımmış diyor ve harekete geçiyor. Her istem yaptığımda yüzüme sanki ilk kez duymuş gibi bakmıyor mu, işte bu beni öldürüyor.
Author: Mine
•23.3.09

















İçimdeki karanlığı patlatacağım
Ve beynimin en ölümcül yaşlarıyla
Ağlaya ağlaya
Yepyeni bir insan
Pırıl pırıl bir can
Bitecek toprağa

Can Yücel



Datça deyince Nihat Abi’yi, Eski Datça deyince de Can Yücel’i anmamak olmaz değil mi?
Sanırım 2004 yılı ağustos sonuydu Datça’ya gittiğimde. Hatta 1 Eylülde Simi Adası’ndan gelenlerle çarşıda dolaşırken rastlaşmıştım. Kimbilir belki içlerinde Nihat Abi de vardı. Hayatımızda, böyle teğet geçtiğimiz kimbilir kaç kişi var?
NOT: Eskileri karıştırırken elime geçti bu fotograflar. Eski makinemle çekildiğinden taratıp bilgisayara yükledim.
Author: Mine
•22.3.09

Araba kullanırken en sevdiğim şey müzik dinlemektir. Gece geç bir vakitte evime dönüyorsam, trafikte sakin olur, ben de müziği sonuna kadar açar eşlik ederim.


Bu akşam eve dönerken de radyoda Işın Karaca çalmaya başladı. Anadilim Aşk adlı albümünden bir şarkı, adı da ‘Aramıza Yollar’dı … O albümü dinlediğim dönemde ben Kürşat Başar’ın Başucumda Müzik adlı kitabını okuyordum. O albümden ne zaman bir şarkı duysam veya o kitabı ne zaman görsem birbirlerini hatırlatırlar.
Tango olmasından mıdır yoksa isminden dolayı mıdır bilmiyorum ama Bitmemiş Tango kitaba en yakıştırdığım şarkıdır.




Bitmemiş Tango

Solgun efendim

Ayılttınız hayattan beni

Yalnız bir kızdım

Öksüz yıldızdım

Çarpıp gittiniz

Hala aralık kapım karanlığa

Dalgın efendim

Dargın efendim

Yansaydık ah keşke daha ilk adımda

Keşke ölüme değil aşka inansaydık

Eşlik edecektiniz tek kişilik dansıma

Teriniz sildiğim mendil kalsın sizden bana

Mızıkçılık ettiniz yarim

Erken kaçıp gittiniz heyhat

Size kırgınım hala lakin

Yokluğunuzda çok zor hayat......





Bekriya beni mimlemiş, konumuz etkilendiğimiz bir kitaptı, bense durmuş albümü anlatıyorum. Kusura bakma Bekriya'cığım.

Kürşat Başar’ın ‘Sen Olsaydın Yapmazdın Biliyorum’ dan sonra okuduğum ve de çok sevdiğim kitabıdır Başucumda Müzik. ( Bekriya’cığım sen bilerek diğer bloguna Kayıp Romanlar adını vermişsin, ben farkında olmadan Başucu Mektupları demiştim. Şimdi düşünüyorum da, demek ki bu kitabı sevmem de etkenmiş o ismi vermem de! )

Vikipedide bu kitapla ilgili şunlar yazılmış:

Başucumda Müzik, Kürşat Başar'ın efsanevi bir aşk hikâyesini anlattığı romanı. Eksik olan diğer kalbini evli bir adamda bulan küçük kız ve hayatı onsuz eksik yaşadığını anlayan beyefendi..hayatın aşk üzerine yorumu... söylemek istenen ama açılmayan dudaklara kilitlenen sözler ve eksik kalmış sözler... muhteşem bir hayat öyküsü. Kitabın, başta Menderes hükümetinin bir bakanı olan karakteri olmak üzere karakterlerinin ve ilişkilerin, gerçek hayattan etkilenerek çizildiği bizzat yazarı tarafından da doğrulanmıştır.
BASUCUMDA MUZIK
Arka kapaktan: " Eğer, hayatınızın herhangi bir an'ına gidip orada sonsuza dek kalacaksınız deseler yalnızca iki şeyden birini seçmek isterdim. Biri, o çocukluğun bahçesindeki ağacın dalına asılı salıncakta sallanırken... Öteki, bütün hayatım boyunca en çok sevdiğim adamla öpüştüğüm ilk gün... Herkes aşık olmanın ortak dilini bulup yazmaya çalışıyordu.
Ama aslında bu kadar basitti işte: Birini öptüğünde salıncakta sallanır gibi hissediyorsan aşıksın.'
Başucumda Müzik, bizi 'gerçekleşen bir rüya'ya götürüyor. 50'li ve 60'lı yılların karmaşasında unutulup gitmiş gizli bir aşk öyküsünü anlatıyor. Orada, sokaktan akordiyon sesinin geldiği bir bahar sabahında, unutulmaz cumartesilerde, unutulmuş şarkılarda eşsiz bir duyguyu, tutmak isterken avucumuzdan kayıp giden o rüyayı okuyacaksınız. Hem de çok tanıdık bir yakın tarihin çarpıcı gerçeğinin içinde..


Her ne kadar 2003’de kitabın ilk çıktığı dönemde Kürşat Başar verdiği bir röportajda bu kitabın kahramanlarının Fatin Rüştü Zorlu ve Vesamet Kutlu olduğunu söylememiş olsa da (Zaten kitabın başında ‘‘Kitapta yazılanların hepsi gerçektir. Ama aynı zamanda hepsi yalandır. Çünkü onu ben yazdım’’ diye bir not vardır) ben bu kitabı gerçekmiş gibi okudum.


Kimleri mimlediğime gelince, bu satırları okuyan tüm kitapsever arkadaşlarımı mimliyorum. Sizlerden etkilendiğiniz bir kitabı bizlere tanıtmanızı rica edeceğim.




Author: Mine
•22.3.09
Eymir
İşte zor bir hafta geçirdim. Yapılması gereken işler, her zaman tıkır tıkır yürürken bu kez öyle olmadı. Santral memuresi gibi sürekli telefon başındaydım. İşten hariç cuma akşamı aldığım bir haber, daha fazla dert,tasa istemiyorum dedirtti. Neyse ki zihinsel yorgunluğumu bugün Eymir’de attım. Her gidişimde iyi ki ODTÜ’nün burası diyorum. Ankara’nın dibinde bu bakir araziye bir ara Gökçek göz dikmişti. Eğer belediyenin eline geçseydi ne olurdu düşünmek bile istemiyorum. Gölün dibinde dizi dizi siteler biterdi sanırım. Kahvaltı sonrası gölün etrafında yürümek istedik. Meğer ne büyük bir gölmüş. Bir saat kadar yürüdük, yön kavramımızı kaybettiğimizden, ileri mi gitsek daha az yürürüz yoksa dönsek mi kestiremediğimizden geriye döndük. Bir saatte dönüşte yürüdük. Başta da dediğim gibi zihinsel yorgunluk kalmadı ama bacaklarım şu an tutmuyor. Bu iki saat içinde yağmura yakalandık, rüzgara da… Bir ara güneş bile açtı. Zaten giderken Oran Sitesi’nin orada kar vardı. Yani bir günde dört mevsimi birden yaşadık.


Yağmurda Ankara
Bugün şehir içinde epeyce bir yol yaptım. 100 km kadar. Akşam 19.30 civarı İskitler’den Akköprü’ye, oradan da İstanbul yoluna dönmek üzere seyir halindeyim. Müthiş yağmur var. Akköprü’nün orada koca bir gölün içinden geçtik. Yenimahalle Köprüsü ardından Çiftlik Kavşağı’na kadar sağ şerit su altında kalmış.Yol anladığım kadarıyla sağa eğimli ki sağ şeridi kullanamıyor araçlar. Çiftlik Kavşağı’ndaki köprünün altı tamamen su altındaydı. Sol şeritten orta şeride geçtim. İyi ki de öyle yapmışım. Köprünün altında, sol şeritteki bir araba –suya girdiği için belki de- arıza yapmıştı.
Tipik bir yağmurlu günde yaşananlar bunlar. Arabadan inmeden plakalarımı kontrol etmeliyim diye düşündüm (Yağmurlu bir günde, çok övünülen alt geçitlerden birinden geçerken suya düşmüştü arabamın ön plakası)
Merak ediyorum. Siyasetçiler çok övündükleri bu yolları yağmurda, karda kışta hiç kullanmazlar mı? İşten evlerine nasıl giderler? Işınlanırlar mı? Hep şöförleri mi kullanır arabayı ve de onlar siyah camlarının ardından her şeyi toz pembe mi görürler?
Author: Mine
•18.3.09

Bu memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar!
Burada dost bir vatanın toprağındasınız.
Huzur ve sükun içinde uyuyunuz.
Sizler, Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız.
Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar!
Gözyaşlarınızı dindiriniz.
Evlatlarınız , bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır.
Onlar, bu toprakta canlarını verdikten sonra bizim evlatlarımız olmuşlardır.



Atatürk
1934
NOT: Saat 21.00, TRT 1'de Benim Adım Çanakkale adlı bir program var. Traş olmayı unutmuş (!) kirli sakallı sunucusuna gıcık kaptım. Zaten ne zamandır TRT'ye gıcığım.
Author: Mine
•17.3.09
Bugün uzun bir aradan sonra ilk kez hasta muayene ettim.
Özlemişim hastayla konuşmayı, muayene etmeyi, tetkik istemeyi ve sonuçlarını değerlendirip tanı koymayı...
Author: Mine
•15.3.09

Son zamanlarda epeyce film izledim. Slumdog Millionaire ve The Wrestler için birer post hazırlamıştım.

Slumdog Millionaire kesinlikle 1 numara,

The Curious Case of Benjamin Button tavsiye edeceğim bir film,

Burn After Reading Coen Kardeşler’e yakışan bir kara mizah hikayesi,

The Wrestler iç burkan bir dram,

The Reader’da Kate Winslet’in çok cesur sahneleri vardı. Çocuklarınıza izletmeyin. Diğer yandan da ‘Sophie’s Choise’ gibi bir film varken her fırsatta Yahudi soykırımının araya sıkıştırılmasından sıkıldım. Soykırıma uğramış diğer milletlerin sesi niye çık-a-mıyor??

Changeling daha önce de benzer filmler izlemiştim dedirtti. Biraz da kasvetli geldi.

Frozen River, beni en çok şaşırtan film oldu. Filmi izledikten sonra yorumlara baktım da Hollywood şaşasından uzak, olabildiğince sade bir film olan Frozen River, 2008’in en çok ilgi toplayan filmlerinden biriymiş. Sundance Film Festivali’nde Büyük Jüri Ödülü’nü kazanmış, New York Eleştirmenler Birliği’nin “En İyi İlk Film” ödülüne layık görülmüş ve Amerikan Film Enstitüsü’nün belirlediği “2008’in En İyi 10 Filmi” arasında yer almış. Oscar’larda ise “En İyi Kadın Oyuncu” ve “En İyi Özgün Senaryo” dallarında ödüle layık gösterilmiş. Kate Winslet sevenler kızacak belki ama bence Melisa Leo Oscar’ı alsaymış olurmuş.Filmde Amerika - Kanada sınırına yakın bir bölgede yaşayan ve yasadışı yollardan göçmen taşıyarak hayatlarını kazanan biri beyaz diğeri Kızılderili iki kadının hikâyesini anlatıyor.

Sırada Gran Torino var. Onu da Clint Eastwood için izleyeceğim. Beğenirsem ayrıca belirtirim.
Author: Mine
•14.3.09

Dün gece oturup Lost’un 5. sezonunun 6 bölümünü seyrettim. Biliyorum ki Lostseverler bu duruma şaşırmazlar. Bu sezonda kahramanlar sürekli zaman içinde hareket halindeler. İç içe geçmiş paralel yaşamlar… Bu sayede aklımızdaki bir çok soruya da cevap buluyoruz ama cevaptan çok yeni sorularda karşımıza çıkıyor.

Paralel yaşamlar derken, şu günlerde ben de, yıllar öncesine gidip geliyorum. Doğuda küçük bir şehre gitmiştim o zamanlar. Hayatımda ilk kez kendi sorumluluğumu aldığım dönemdi. Yeni iş, yeni arkadaşlar, yeni ev, yeni bir hayat kısaca. Orhan Pamuk’un Yeni Hayat adlı kitabı da yeni çıkmıştı. Sertab’ın Lal adlı albümü de. İki gün önce ‘Merhaba, uzun zaman oldu. Nasılsın?’ diyen bir mail almasaydım gidip gidip gelmezdim belki o yıllara. Bir de bugün tv’deki bir müzik kanalında Sezen Aksu’nun ‘Eskidendi’ şarkısını izlemeseydim. Şarkının sözleri de, klibi de beni o zamana ve şehre götürdü.
Orta yaşlarda olmanın verdiği ağırlıktan mıdır nedir, kaç zamandır diyordum zaten’ Eskidendi, eskidendi, ah eskiden’…
Hani erken inerdi karanlık
Hani yağmur yağardı inceden
Hani okuldan, işten dönerken
Işıklar yanardı evlerde
Hani ay herkese gülümserken
Mevsimler kimseyi dinlemezken
Hani çocuklar gibi zaman nedir bilmezken
Hani herkes arkadaş
Hani oyunlar sürerken
Hani çerçeveler boş
Hani körkütük sarhoş gençliğimizden
Hani şarkılar bizi henüz bu kadar incitmezken
Eskidendi, eskidendi, çok eskiden
Şimdi ay usul, yıldızlar eski
Hatıralar gökyüzü gibi
Gitmiyor üzerimizden
Geçen geçti
Geçen geçti
Hadi geceyi söndür kalbim
Şimdi uykusuzluk vakti
Gençlik de geceler gibi eskidendi
Hani herkes arkadaş
Hani oyunlar sürerken
Hani çerçeveler boş
Hani körkütük sarhoş gençliğimizden
Hani şarkılar bizi henüz bu kadar incitmezken
Eskidendi, eskidendi, çok eskiden
Hani herkes arkadaş
Hani oyunlar sürerken
Kimse bize ihanet etmemiş
Biz kimseyi aldatmamışken
Hani biz kimseye küsmemiş
Hani hiç kimse ölmemişken
Eskidendi, çok eskiden
Hani herkes arkadaş
Hani oyunlar sürerken
Hani çerçeveler boş
Hani körkütük sarhoş gençliğimizden
Hani şarkılar bizi henüz bu kadar incitmezken
Eskidendi, eskidendi, ah eskiden…
Author: Mine
•14.3.09
Üniversite ve de mesleğe ilk başladığım yıllardaki kutlamalardan eser yok. Kimsenin de kutlama yapmaya isteği yok zaten. Bu sabah erkenden arayan bir arkadaşımın telefonunu hayırdır diye açtım. Bayramını kutlamak için arıyorum dediğinde de çok mahçup oldum.
Yine çok sevdiğim bir arkadaşım incelik yapmış, bayramımı kutlamakla kalmayıp çiçek hediye getirmiş.


14 Mart Tıp Bayramı Kutlu Olsun.

Author: Mine
•14.3.09

Sevgili yeğenim yapmış bu resimleri. Çok güzel yaptım diyerek hediye etti bana. Hiç turuncu saçım mavi dudağım olmadı ama o bunu yakıştırmış :) Ben de saklıyorum resimlerimi...
Author: Mine
•9.3.09

Son zamanlarda izlediğim en güzel film. Tavsiye ettiğim tüm arkadaşlarım çok beğendiler.

Yazarına göre şans, filme göre alınyazısı Jamal’i başarılı kılan. Bana göre de kendi şansını kendi yarattı. Yaşadığı onca çileye rağmen gerçek aşkın peşinden gitmeseydi bu başarıyı kazanır mıydı? Jamal Latika’dan hiç vazgeçmedi, Latika’da onu hep kötülüklerden uzak tutmaya çalıştı. İşte gerçek bir aşk hikayesi. Detaylar için buraya bakabilirsiniz.
Author: Mine
•8.3.09
Konusunu hiç bilmeden izlediğim The Wrestler’de profesyonel bir güreşçi olan Ray’ın yaşamı belgesel tadında verilmiş
Başrol oyuncusu Mickey Rourke. (Maalesef 9,5 Hafta’da kendine hayran bıraktıran yakışıklılık tamamen gitmiş (Fiziksel güzellik geçicidir lafına uygun düşüyor bu durum) 50’li yaşlarında olmasına rağmen onun bu kadar göçmüş olması sanırım biraz serseri hayatına, biraz yaptığı boksa bağlı. Tabi sonra dağılan yüzünü teslim ettiği cerrahlara… Zaten film başladığında yüzünü görmüyoruz, kamera arkadan onu takip ediyor.)
Bence yönetmen Aranofsky çok iyi bir seçim yapmış başrolü ona vermekle. Sanki kendi hayatını oynamış Mickey. Son maç öncesi yaptığı konuşmayı film için mi yapmış yoksa gerçek hayatını mı özetlemiş yorum size kalmış. Beni en çok etkileyen sahneler kasap dükkanında elini kesme sahnesi, vücudundan tel zımbaların çıkarılışı (geri dönüş olarak verilmeseydi ben o maç sonrası ölür derdim) ve final sahnesiydi.
Filmde Mickey Rourke dışında bir striptizciyi canlandıran Marisa Tomei’de çok iyiydi. Sadece striptizci demek doğru olmaz. Sorumluluk sahibi bir bekar anne ve iyi bir dosttu.Güreş nedeniyle ailesini, kızını, sağlığını kısacası hayatındaki her şeyi bir yana itmiş ‘loser’ Ray’in en yakınındaki insandı.

Hiç sulandırılmamış, hiç abartılmamış karekterlerle The Wresler bence güzel bir dramdı. Dövüş sahnelerine tahammül edebilirim diyenlere tavsiye ederim.

Filmin final şarkısı Bruce Springsteen’den…
Author: Mine
•7.3.09
Bu haftasonu bir değişiklik yaptım ve uzun zamandır gitmek isteyipte gidemediğim Kale’ye gittim. Hava da nasıl rüzgarlıydı anlatamam. Sanki Çanakkale’nin lodosu Ankara’ya gelmiş gibiydi. Neyse ki yağmur yağmadı.

Arabamı hemen Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nin karşısındaki otoparka yani Ankara Evi’nin otoparkına bıraktım. Randevuma biraz erken geldiğimden Kale kapısına doğru yürüdüm. Zeynep’ten mor renkli seramik bir kolye aldım. Bu arada heryerin polis kaynamasından olağandışı bir durum olduğu belliydi. Meğer Ankara’ya gelen Hillary Clinton NTV’deki Haydi Gel Bizimle Ol programına konukmuş ve çekimler Çengel Han’da yapılacakmış. Neyse ki biz biraz erken gittiğimizden o trafik keşmekeşine kalmadık ama ilerleyen saatlerde yolları kapadılar, Kale’nin içine bile geçişi engellediler. Dolayısıyla gezimizi biraz etkiledi.

Arkadaşımla buluştuktan sonra ilk durağımız Anadolu Medeniyetleri Müzesi oldu. İkimizinde Müzekart’ı olunca bedavaya girdik.
Ardından Pirinç Han’a doğru yürüdük ve yine Pirinç Kafe’de oturup o güzel gözlemelerini yedik, porselen demlikte demlenen çaylarından içtik. Pirinç Han’da bir dost dükkanında soluklanıp epeyce sohbet ettik. Ardından Hamamönü’ne doğru yürüdük. Ben şimdiye kadar oraya hiç gitmemiştim. Yöre adlı otantik el dokumalarının da satıldığı mağazanın üç katını da dolaştık. Ben orada dayanamayıp duvarıma asmak için seramik bir balık aldım (Ne de olsa balık burcuyuz ya!)
Tekrar Kale’ye döndüğümüzde yollar kapatılmıştı. Ara yollara sapmak zorunda kaldık. İyi bir zamanlama yapmışız ki 5-10 içinde Clinton Kale’den ayrıldı da biz Kale’ye girip And Kafe’nin yolunu tuttuk. Onca rüzgardan sonra kafeye girmemizle huzuru bulduk diyebilirim.Orada yediğim beşamal ve mantar soslu ıspanaklı krebi çok beğendim ve bu güzel yemek için şefe teşekkür ettim.


Pirinç Han'ın duvarında Faruk Nafiz Çamlıbel'den Han Duvarları adlı şiiri asılıydı.

Han Duvarları
Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı,
Bir dakika araba yerinde durakladı.
Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar,
Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar...
Gidiyordum, gurbeti gönlümle duya duya,
Ulukışla yolundan Orta Anadolu'ya.
............
Aradan yıllar geçti işte o günden beri
Ne zaman yolda bir han rastlasam irkilirim,
Çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim.
Ey köyleri hududa bağlayan yaşlı yollar,
Dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar!
Ey garip çizgilerle dolu han duvarları,
Ey hanların gönlümü sızlatan duvarları!..



Üstteki fotograf Çatalhöyük’teki 9000 yıl önceki bir evi bize göstermesi bakımından önemli. 1000 değil 2000 değil tam 9000 (dokuzbin) yıl önce! O zaman yaşayan çiftçiler bitişik düzende inşa edilmiş evlerde yaşıyorlarmış, giriş ve çıkışlar için de damları kullanıyorlarmış. Soldaki merdiven giriş ve çıkışlar için kullanılan merdiveni simgeliyor. Yine evlerin duvarlarında boğa başlarının ve resimlerin olması dikkat çekici. En ilginç olan ise evlerdeki sekilerin altında ev halkını koruyan ve onlara güç veren atalarının cansız bedenlerinin gömülü olması. (fotografta anlaşılmıyor ama öndeki duvarın arkasında bir gömü vardı)

Aşağıdaki Tanrıça Kibele’nin heykellerinin fotograflarını özellikle seçtim. Tanrıça Kibele, Anadolu’nun ilk toplumları için, doğurganlığı simgeleyen, doğaya bolluk ve bereket veren, yeryüzüne olduğu kadar gökyüzüne de egemen olan Ana Tanrıçaya Hititler ‘Hepat’ ve ‘Arinna’nın Güneş Tanrıçası’, Geç Hititler ‘Kubaba’, Lidyalılar ‘Kybebe’ adını vermiş ve kendilerini koruduğuna inanmışlardır. Yine daha sonra Anadolu’da yerleşen Frigler, Yunanlılar ve de Romalılar da Kibele’yi benimsemişlerdir. ( Bu heykellere bakarken binlerce yıl önce kadına saygı varmış, ileri mi gidiyoruz geri mi diye düşünmeden edemedim)











Tüm kadınların 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nü kutlarım.




Author: Mine
•7.3.09

Menopoz Sonrası Dönemde Kullanılan Çeşitli Vitaminlerin, Kanserden koruyucu etkisi Olmadığı Anlaşıldı

ABD de yapılan kapsamlı bir çalışma sonucunda menopoz sonrası dönemde kadınların çeşitli vitaminleri kullanmalarının, kanserden koruyucu etkisi olmadığı, bunun yanı sıra kalp ve damar hastalıklarına faydası olmadığı ve yaşam süresine etkisinin olmadığı saptandı.

Çalışma 50-70 yaşları arasındaki 161 bin kadın üzerinde yapıldı. Grubun yarısını oluşturan, çeşitli vitaminler kullanan kadınlar 15 yıl süre boyunca izlendiler; sonuçta kontrol grubu ile kıyaslandığında meme, bağırsak, rahim, böbrek, safra kesesi , mide, yumurtalık, akciğer kanserleri gelişmesinde hiçbir önleyici etkisinin olmadığı anlaşıldı.

Sonuç olarak bu yaş grubuna giren kadınlarda sağlıklı beslenmenin yeterli olduğu ve herhangi bir vitamin ve/ veya mineral takviyesine gerek olmadığı anlaşıldı.

Amerikan Sağlık Bakanlığının son yayınladığı istatistiklere göre ABD vatandaşlarının yaklaşık yarısının vitamin gibi takviye ürünlerine yılda 20 Milyar Dolar’dan fazla para harcadıkları ve bu harcamaların her yıl daha da arttığı anlaşıldı. Bu harcamaların hiçbir faydasının olmadığını(İlacı satan şirketler dışında “Vakfın notu”) bildiren yetkililer kadınların erkeklere göre daha fazla takviye ürünleri kullandıklarını açıkladılar.

Erkekler üzerinde başlatılan benzer çalışmanın 2012 yılında sonuçlanması bekleniyor.


Dr Can Gürbüz


Bu çalışma Archives of Internal medicine dergisinde yayınlandı.
Arch Intern Med. 2009;169(3):294-304
Author: Mine
•6.3.09

Yoğun yapılan Egzersiz ve Ağır Ev İşleri Meme Kanseri Riskini Azaltıyor

ABD de 32.000 kadın üzerinde yapılan bir çalışmada normal kiloda bulunan kadınlarda yoğun şekilde yapılan egzersizler ile meme kanseri riskini % 30 oranında azaltmak mümkün oluyor.
Ağır ev işleri yapmak yoğun egzersiz sınıfına giriyor. Örneğin yerleri silme, pencere silme, bahçe işleri yapma, odun kırma gibi işler bu gruba giriyor. Bunun yanı sıra iddialı koşu, yoğun aerobik, dağ bisikletine binme, iddialı hızlı dans etme gibi etkinlikler de bu grubu giriyor.

Bu etki sadece normal kiloda olan kadınlarda görülüyor. Kilolu kadınlarda bu etki görülmüyor.

Yapılan bu çalışmada, hafif egzersiz sınıfına giren elektrik süpürgesi ile süpürme, makinede çamaşır yıkama, resim yapma, çiçek toplama gibi ev işlerinin meme kanseri riskini azaltan etkisi görülmediği saptandı. Yürüyüş, hafif ve yavaş yapılan koşu gibi etkinlikler de meme kanseri riskini azaltmıyor.

Ağır egzersiz ve ev işlerinin meme kanseri riskini azaltma mekanizması olarak bağışıklık sistemini güçlendirmesi gösterilmektedir.

Dr Can Gürbüz
Bu bulgular Breast Cancer Research dergisinde yayınlanmıştır.
Prospective study of physical activity and risk of postmenopausal breast cancerLeitzmann MF, Moore SC, Peters TM, Lacey JV, Schatzkin A, Schairer C, Brinton LA, Albanes DBreast Cancer Research 2008, 10:R92 (31 October 2008)[Abstract] [Full text] [PDF] [PubMed] [Related articles]