Author: Mine
•29.10.07

Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal, Cumhuriyet Bayramı geçit törenini izlerken (29 Ekim 1929)
Author: Mine
•26.10.07

Almanya'da düzenlenen bir yarışmada, Türkçedeki "Yakamoz" kelimesi, dünyanın en güzel sözcüğü seçildi. Berlin'de faaliyet gösteren Dış İlişkiler Enstitüsü tarafından düzenlenen ve 60 ülkeden yaklaşık 2 bin 500 kelimenin değerlendirildiği yarışmada, Türkçe "Yakamoz" sözcüğü, 3 kişilik jüri tarafından dünyanın en güzel sözcüğü olarak belirlendi.
Enstitü tarafından yapılan açıklamada, jürinin yakamoz sözcüğünü, "kelimenin orijinalliğini, anlamını ve kültürel önemini göz önünde bulundurarak" birinciliğe layık gördüğü bildirildi. Türk Dil Kurumu'na göre yakamoz sözcüğü, "Denizde balıkların veya küreklerin kımıldanışıyla oluşan parıltı" ve "Biyolojik ışık üretme özelliğine sahip, akıntı ve rüzgârlarla sürüklenen ve bir şeye dokunduğunda ışık veren deniz hayvanı" anlamına geliyor. Yarışmada ikinciliği, Çincede "horlamak" anlamına gelen "Hu lu" kelimesi kazanırken, üçüncülüğü de Afrika'da kullanılan Luganda dilinde "düzensiz" anlamına gelen "Volongoto" sözcüğü elde etti.




Bu haber, bugünkü Milliyet 'teydi

Author: Mine
•25.10.07

Uzun zamandır sinemaya gidemiyorum. Ben de bu gece oturup The Illusionist 'in DVD'sini izledim.
Konusu;1900'lerin başında, marangoz bir ailenin oğlu olan Eisenheim (Edward Norton), aristokrat bir ailenin kızı Sophia'ya (Jessica Biel) aşık olur; ancak sosyal konumları nedeniyle ilişkilerinin yasaklanması sonucu Avusturya'yı terk ederek dünyayı keşfe çıkar. Eisenheim15 yıl sonra ünlü bir illüzyonist olarak isim yapmıştır; ülkesine döndüğünde eski sevgilisi Sophie Avusturya-Macaristan veliaht prensi Leopold (Rufus Sewell) ile nişanlanmak üzeredir ve olaylar gelişir...Prens Leopold, Eisenheim'in peşine polis şefini (Paul Giamatti) takar. Bence filmdeki en iyi permormansta Paul Giamatti'ye ait.
Ben filmi beğendim. Edward Norton'u oldum olası severim zaten. Filmin sonu birçok izleyiciyi şaşırtmamış ama beni şaşırttı ve mutlu etti.
İllüzyon sadece sahnede değil, hayatımızda da var. İllüzyonistlerde...
Author: Mine
•25.10.07

Korsan devlete abluka

AKP hükümeti, sıfır terörle teslim aldığı Güneydoğu’nun geri kalmışlığını ekonomik iyileştirmeyle çözmeyi hedefledi ve aynı uzantıda Kuzey Irak’taki siyasi oluşumla restleşmektense iyi “geçinmeyi” tercih etti.
İşte bu seçim, kendi tahlilinin sonucu değil, Turgut Özal’ın vizyonunu izlemekten ibaretti.
Unutmayalım ki Barzani ve Talabani’ye 1992 yılında kırmızı T. C. pasaportu Turgut Özal’ın emriyle verildi, dış dünyayla temasları Türkiye tarafından sağlandı, Iraklı Kürtlere çook yardım edildi.
Doğrudur, yanlıştır ama Turgut Özal’ın bir vizyonu vardı: PKK’yı, sadece sınırlarımız içinde değil, Kuzey Irak’taki Kürtleri de Türkiye’ye medyun ve müttefik kılarak pasifize etmek. Ama vizyonda hedef tahlil eksikti: Marksist Leninist PKK, yalnız Kürt bağımsızlığının sembolü değildi. Türk devletine olduğu kadar, belki de daha fazla bizzat Kürt aşiret sistemine, din iman ve törelere karşı bir ayaklanmaydı. Sistemin ezdiği kadınların, kızların eline silahtan başka tinsel ve cinsel özgürlük veriyor, siz erkeklere eşitsiniz, diyordu ve yine öyle diyor.
İşte bu kapsamda Türkiye, tüm cumhuriyet tarihi boyunca ve Turgut Özal döneminde hep yanlış yaptı ve kolayı tercih etti: Bölgenin çağ dışılığının, geri kalmışlığının asıl kaynağı, baskıcı kültürle mücadele etmektense, aşiretleri yanına alıp o baskıyı PKK’ya karşı silahlandırıp kullandı.
Dünkü The New York Times, PKK’yı bakın nasıl tanımlıyor: “İslamcılığı reddeden Kürt gerillası. Bilimsel Sosyalizmi benimsiyor ve kadın haklarını savunuyor...”
***
AKP’nin, Turgut Özal’ın naif “Hep beraber ticaret yapalım, zengin olalım, barışalım” vizyonunu “alt kimlik, üst kimlik” tavizleriyle sürdürmesi tabii ki gerek Güneydoğu’da, gerekse Kuzey Irak’ta çoşkuyla karşılandı, birinciler DTP’den çok AKP’ye oy verirken, ikinciler “Aman AKP kazansın,” diye propaganda yaptı.
İyi güzel de, zaten ABD gibi bir hami edinen Kuzey Irak, Türkiye eliyle ihya oldum diye mi tepesine binecekti PKK’nın?
Barzani’yi, Talabani’yi kucaklayan AKP, Kuzey Irak’a yatırım yaparken saf saf, “PKK’nın bindiği dalları kesiyorum,” diye mi düşündü acaba?
Eğer böyleyse, saflıktan öte bir cehaletle karşı karşıyayız: ABD’nin tıpkı bir zamanlar Taliban’ı, SSCB’ye karşı kullandığı gibi PKK’yı İran’a karşı “savaştırdığını” bilmiyorlar mı?
ABD (ve İsrail), görünüşte İran’a karşı güçlendiriyorlar PKK’yı. Zaten terör örgütündeki Amerikan silahları Türkleri vurdukça, Ankara’ya gizlice: “Vallahi biz bunları PKK’ya değil, PJAK’a İran’a karşı kullansınlar diye vermiştik, siz bekleyin, biz konuşalım, sizi vurmasınlar,” diyorlar.
Oysa PJAK, PKK’nın Farsçasından ibaret...
PKK’ya silah dağıtacaklar, eğitecekler, istihbarat verecekler İran’ın üzerine salacaklar ve PKK, aynı lojistiği Türkiye’ye saldırmak için kullanmayacak ha? Haydi AKP’nin “ticaret yapalım, zengin olalım, barışalım”cılarının kafası basmaz. ABD bilmez mi, verdiği silahın İran kadar Türkiye’ye karşı kullanılacağını?
***
Demek ki yeni Taliban’ı PKK ve İran kadar Türkiye’yi de parçalamak istiyor ABD. Zaten haritayı da çizmiş, internette yayınlıyor.
İşte bu yüzdendir ki Kuzey Irak’a, gerekirse dibine kadar girmeden önce, Türkiye’den Kuzey Irak’a giden bütün Amerikan yolları tıkanmalı, sınır kapatılmalı, elektrik, su ne veriliyorsa kesilmeli, her tür ticaret derhal durmalı ve Kuzey Irak’ta kurulan “korsan” devlet Kürdistan, hiç olmazsa Güneydoğu’dan kuş uçurtulmayan bir ablukaya alınmalıdır.
Eğer bugün, 2,5 milyar dolarlık bir “ticaret” hacmini feda ederek yenimizi (kaftan kolu) kesmezsek, yarın kolumuzu, öbür gün bacağımızı kesecekler, farkında mısınız?
Öyle bir kararlılık sergilenmeli ki, Amerikan ordusu düşünsün Türk ordusuyla savaşa girmenin faturasını. Tersi değil!
Çünkü bugün Irak’ı işgal edip İran’a saldırmaya hazırlanan ABD, yarın Ermenistan’ı Kuzey Irak gibi himayesine alacak, oradan da ASALA’yı salacak üstümüze, PKK’yı saldığı gibi.
Ermeni yasası, istim üstünde. Nereye gittiğimizi görmüyor musunuz?
Göremezsiniz doğru. Çünkü tarih bilmiyorsunuz, sosyoloji bilmiyorsunuz, vizyonunuz yok!

Vizyonsuzlukla hem batılır, hem batırılır.


Alp ve Ege'nin Annesi 'ne teşekkürler...
Author: Mine
•23.10.07
Önce bir ıslık sesi duyuluyor...Ardından yeni ıslıklar ve düdük sesleri ekleniyor...Anlıyorum ki saat 21.30. Hemen yanan ampülleri kapatıp, diğer site sakinleri gibi şehitlerimiz anısına 12 kez açıp kapatıyorum. Bu arada, balkona çıkan site halkının alkışları ve korna sesleri ekleniyor bu eyleme. Oniki gün sürecek eylemin 3. günündeyiz bugün.
Pazar akşamı evime geldiğimde bayrağımı balkonuma astım. Sabah işe gitmek için dışarı çıktığımda bütün apartmanlar bayraklarla süslenmişti ( ki oturduğum site 12 katlı en az 50 bloktan oluşuyor) Bayramlarda görmeye alışkın olduğum bu manzara hem gururlandırdı hem de hüzünlendirdi. Neden gencecik insanlarımızı kaybediyoruz diye düşündüğümde, birşeyler boğazıma düğümleniyor.

1978-1981 yılları arasında -hatta bugün çatışma haberlerinin geldiği bir ilçede dahil- ve 1994-1996 yılları arasında doğuda yaşamış biriyim. Çocukluğumda İstanbul, Ankara gibi büyük şehirlerde can güvenliği yokken, bizim yaşadığımız yerde böyle bir sorun yoktu. Biz çocuklar annelerimizle beraber, ilçeye yakın mesire yerlerine pikniğe giderdik. Ceviz ağaçlarının gölgesinde serinlerdik. Akşamüstleri kapı önünde semaver yakılır ve çay içilirdi. Evimizin karşısındaki ilkokulun bahçesinde mahallenin gençleri kızlı, erkekli voleybol oynarlardı. İçlerinde oralı olmayan tek bizdik. O yıllardan kalan komşularımızla hala görüşürüz ve hala arkadaşlarımın haberlerini alırım.
1994 yılına geldiğimizde durum değişmişti. Güzel anılarımın olduğu o kasabaya ben gidemedim ama bir arkadaşım gittiğinde sokakta tek bir kadın görmediğini söyledi. Yaşam tarzı o kadar değişmişti ki...
Yıl 2007. 1994'den bu yana 13 yıl daha geçmiş. O zaman da terör vardı, çocuklarımızı yitirdik, bugünde...
Yıllar içinde bu sorunu çözmek için ne yaptık?Neden çözemedik? Bütün TV kanallarında şimdi bunlar konuşuluyor. 657'ye tabi bir memur olarakta bize susmak düşüyor ve boğazıma sözcükler düğümleniyor.
Author: Mine
•23.10.07

Sanırım bu gidişle hayatımı Facebook'tan önce ve sonra diye ayıracağım. İtiraf edeyim baştan sıcak bakmıyordum. Deneyelim dedim ve 20 gün kadar önce ilk kez üye oldum.
Facebook, 2004 yılında ABD’nin Harvard Üniversitesi’nde öğrenci olan 19 yaşındaki Mark Zuckerberg tarafından oluşturulan bir internet sitesiymiş. İlk başta üniversite öğrencilerine hitap etse de zamanla kapsamı genişlemiş ve bizim sınırlarımıza da yayıldı.
Neler mi var? Rakı Sofrası'nda oturup dünyayı kurtarabilirsiniz, çeşitli gruplara üye olubilirsiniz, isterseniz siz de bir grup kurabilirsiniz, birbirinize hediyeler yollayıp çeşitli oyunlar oynayabilirsiniz. Yapabileceğiniz çok şey var.
Benim en çok ilgimi çeken, arkadaşımın arkadaşı yoluyla eski arkadaşlarla buluşabilmek.4-5 gün önce gelen bir mesaja çok sevindim. Üniversiteden sevdiğim bir arkadaşım beni arkadaşımın arkadaşı yoluyla bulmuştu.
Biz blog arkadaşları, orada da bulduk birbirimizi. Yukarıdaki karikatür Yıldız'dan...ubp 'de oradaymış ama henüz karşılaşmadık:))

Eski, yeni... Arkadaşları görmek çok güzel...Sınırları fazla zorlamamak kaydıyla:)

Author: Mine
•21.10.07

Author: Mine
•21.10.07
Ercan Akyol
Vatan İçin
Neler yapmadık şu vatan için
Kimimiz öldük
Kimimiz nutuk söyledik

Orhan Veli


Author: Mine
•7.10.07
































































Yine önce fotograflarımı yayınlıyorum. Ayrıntılar sonra... Merak ettiyseniz şu adrese bakabilirsiniz.
Author: Mine
•7.10.07
New york New York Herşey Varda İstanbul Yok...
(İlhan Şeşen)










Tabela yutan ağaç








NYC
Author: Mine
•7.10.07
İkiz Kuleler'in yerinde inşaat devam ediyor


Bir kitapçı dükkanı, sahaf mı desem yoksa:)



Sarı otobüsler çok tanıdık değil mi?


Manhattan Macys, keyifli alışveriş için ideal




Çin mahallesi nerde bitiyor nerde İtalyan mahallesi başlıyor değişen tabelalardan anlıyorsunuz

NY Public Library'in bahçesindeki sevimli uyarı levha

Manhattan'ın göbeğindeyiz:)

Arkada Chrysler Building

Mavi'yle Manhattan rastlaşmak hoş bir sürprizdi



Şehri turu yapabileceğiniz otobüsler

Bir kilisenin bahçesindeyiz

Bu hayvancağızı tanıtmama gerek var mı?


Bir saatçi dükkanı:)