Author: Mine
•20.1.08
Çocukluğumun geçtiği o mahallede
Başı boyalı ahşap eski bir evde otururlardı

Sakız hanımla mahur bey
Bembeyaz tenli bembeyaz saçlıydı sakız hanım
Zaten onun için sakız hanım derdik kendisine
Pamuk gibi elleriyle kemençe calardı
Eşi mahur bey önce biraz nazlanır
Sonra oda kanunuyla eşlik ederdi sakız hanıma
Beraber meşk ederlerdi


Yaz akşamlarında
Açılırdı perdeler
Yorgun ellerinden
Dökülürdü nağmeler


İki yıl kadar oluyor
Önce kanun sustu eski evde
Birkaç ay sora da kemençe
Ve başı boyalı ahşap evin perdeleri
Bir daha açılmamak üzere kapandı


Evin satılacağı söylendi bir başka gence
Gittim içeri girdiğimde eski bir koltuğun üzerinde
Boynu bükük bir kanun
Ve kanunun göğsüne yaslanmış mahsun kemençeyi gördüm
Bizi rahatsız etmeyin der gibiydiler
Kıyamadım uzaklaştım


Mahur bey susunca kapandı perdeler
Sakız hanımla bitti o hüzünlü nağmeler

Barış Manço


Aynı bu şarkıdaki gibi… Mahur Beyimiz sustu bir buçuk yıl önce, iki gün önce de Sakız Hanımımız…
59 yıl evli kalmışlardı, dile kolay bir ömür…
Mahur Beyimiz Denizli’den Ankara’ya gelmiş, bir iş bulmuş çalışıyormuş. Sakız Hanımımız Kastamonu’dan amcasının yanına gönderilmiş. Derken birileri vesile olmuş evlenmişler. Tek göz odalı evlerinde doğru dürüst eşyaları bile yokmuş. Tek çatalları varmış.Yemek yerken biri bırakınca diğeri kullanırmış. Halbuki Sakız Hanım’ın amcasının durumu iyiymiş ama ‘Yengem vermedi, onca tabağı çatalı varken ‘ diye de serzenişte bulunurdu Sakız Hanımımız.
Sakız Hanım ömrü boyunca tutumlu bir hanımdı. Gençliğinde kocasından habersiz elişleri yapmış. Onları satıp para biriktirmiş.
Zaman geçmiş. Maddi durumları düzelmiş. Beş çocukları olmuş. Hepsini iş güç sahibi yapmışlar.Evlendirmişler. Torun sahibi, torunun çocuğu sahibi olmuşlar.
Evliliklerinin 50. yılında bütün çocukları bir araya gelip, onlara sürpriz bir yemek düzenlemişler. Mahur Bey o kadar mutlu olmuş ki… Çocuklarına ‘Evlenirken bile bu kadar mutlu olmamıştım’ demiş.
Mahur Bey çok çalışkan bir insandı. Hesaba kafası çok çalışırdı. 8o yaşını geçtiği halde, kendisinin eşinin dostunun vergi iade zarflarını doldururdu. Dikmen’den Keçiören’e, Aydınlıkevler’den Sıhhiye’ye yürürdü.
Zaman geçti, bir unutkanlık hasıl oldu. Geriatri bölümünde muayene oldu. Bazı ilaçlar başlandı ama ilaç kullanmayı çoğu zaman reddetti. Bir keresinde, sokakta boş boş bakınırken komşunun oğlu görmüş ve evine kadar getirmişti.
Karısı Sakız Hanım’ çok severdi. Sakız Hanım evde dominanttı ve Mahur Bey onu hiç kırmazdı.
Sakız Hanım, apartmanın giriş katında oturduklarından pencereden, geleni gideni hep görürdü. Yabancı birini gördüğünde de sorgu suale çekerdi. Çocuklara gürültü yaptıklarında kızar ama bir süre sonra da gönüllerini alırdı. Doktora gitmeyi hiç sevmediğinden şikayeti olduğunda hep saklardı. Bir gün çok hastalandı. Zorlayaraktan hastaneye götürüldü. Üremisi vardı, böbrekleri iflas etmişti. Dialize bağlanması gerekiyordu. Sakız Hanım’ın hastalığı Mahur Bey’i o kadar üzdü ki…Sakız Hanım eve dönene kadar pencerenin önünden ayrılmadı. İlaçlarını almayı ve yemek yemeyi reddetti. Belki de Sakız Hanım’dan önce gitmek istedi bu dünyadan…Nitekim çok kısa bir zaman sonra da kaybettik.
Sakız Hanım, yalnız yaşamaya başladı. Haftanın üç günü dializine giderdi. Evinde kimseyi istemediği gibi hiçbir çocuğuna da gitmedi.
Kendisini 1989’dan beri tanırdık ve 1993’den beri alt kat komşumuzdu. Hemen hemen her gün birkaç dakikalığına bile olsa uğrardı veya annemim uğramasını isterdi. Anneme ‘büyük kızım ‘derdi. Bizim anahtarımız onda, onun anahtarı bizde bulunurdu. Pencereden geldiğimizi görünce seslenirdi ‘anahtarınız var mı yavrum’ diye… İki gün önce de annem onun yanına uğramış. Pek iyi değilim demiş ve bir anda kendini kaybetmiş. Annem, komşulara çağırmış. 112 Hızır Acil aranılıp oğluna haber verilmiş. Kalp krizi geçirdiği anlaşılmış ve hastaneye kaldırılmış. Yoğun bakımda yattığı 2. gün, tekrar kriz geçirip, bu hayata veda etmiş…

Ben hala inanamıyorum. Annemlere her gidişimde görürdüm ve yine görecekmişim gibi geliyor. Yine pencereyi açacak ve ‘Hoş geldin Mine’ diyecekmiş gibi…
Ölümle yeniden yüzleşmek, yakınlarını kaybetme kaygısı gibi bir çok şeyde geçiyor aklımdan…
Bütün bunlara alışacağım elbet…Nelere alışmadık ki...


Get this widget Track details eSnips Social DNA

This entry was posted on 20.1.08 and is filed under . You can follow any responses to this entry through the RSS 2.0 feed. You can leave a response, or trackback from your own site.

6 yorum:

On 21 Ocak 2008 07:48 , etki alanı dedi ki...

Sevgili Mine,
Benzer bir olay da bizim apartmanda yaşandı.
Ama bu insanlar,10.katta yaşıyorlardı...
Teyze,Fransız flolojisi mezunu,amca elektronik mühendisi,ikisi de 80'in üzerinde ...Teyzenin ayakları tutmuyor,bastonsuz sokağa çıkamıyor,zamanında hesap makinesi kullanmayıp akıldan hesap yapan amca aldzimer haetası..Gıpta ettiğim bir saygıları vardı birbirlerine.."tülay"derdi"amcanla ikimiz kısa aralıklarla öleceğiz".Öyle üzülürdüm ki..."ama önce amcan ölsün.Yoksa perişan olur,kimse bakamaz ona" derdi.Dediği de oldu.Teyze evde halıya takılıp düşüyor,kalça kemiği rahmini deliyor.Hastanede bir ay kaldı.Bu süre içinde amca üç çocuğunun yanına gidip geldi.Kimse 1 haftadan fazla bakamadı.Zaten sizin dediğiniz gibi ağzına bir lokma yiyecek alamamış.Ve amca ölüyor....Teyzeye söylenmiyor,evine geldiğinde hemen anlıyor kocasının öldüğünü...Adeta seviniyor teyzem...Evinde iki ay sonra o da ölüyor.........
İki güzel insan..Çok etkilenmiştim o dönem..Yazınızı okuyunca birden onları hatırladım..Hemen hemen herkesin tanıdığı Sakız hanım ve Mahur bey mutlaka vardır.....
Sevgiler...
Tütü

 
On 21 Ocak 2008 09:14 , Mine dedi ki...

Sevgili Tütü,
Bu yazıyı yazarken senin komşularınla ilgili yazdığın yazı aklıma gelmedi desem yalan olur.

38 yıl boyunca oturdukları evin, her köşesi fotograflarla dolu. Bir süreliğine büyük kızı oturacak bu evde.Sonrasında ne olur bilmiyorum.
Babaannemi hiç görmedim, anneannemde 2 yaşımdayken vefat etmiş. Yaklaşık 20 yıldır tanıdığımız bu insanlar aile büyüğümüz gibiydiler.
Allah rahmet eylesin.

 
On 22 Ocak 2008 08:19 , yaban dedi ki...

Sevgili Mine,

Bu kadar uzun birlikteliklere takdirle, gıptayla bakıyorum. Yanlış hatırlamıyorsam "eş kaybı" en büyük stres kaynağıymış. Başınız sağolsun.
sevgiler..

 
On 22 Ocak 2008 11:09 , Mine dedi ki...

Sevgili Yaban,
59 yıl... Dile kolay... Birbirlerinin eli kolu oluyorlar bunca yıldır birlikte yaşayınca.
Bana göre böyle uzun yıllar süren birlikteliklerde eş kaybı, erkekler için daha büyük stres kaynağı gibi geliyor. Bu şekilde gözlemledim hep. Sevgiler

 
On 23 Ocak 2008 08:15 , Sanem dedi ki...

Benim de var buna benzer bir anim. Ben cok kucuktum gerci ama aklima geldikce dualarimi eksik etmemeye calisirim.

Mine yakinlarini kaybetme kaygisini cok iyi bilenlerdenim. Maalesef bu kaygilarimi da yasadim sonradan, ama su var ki onemli olan bu gercegi kabul edip, zamaninda bu kaygilari halihazirda yasiyorsak madem, zamanin degerini bilmek, su an bunu herkese soyluyorum, eger yaninizdaysa sarilin, kiymetini bilin sevdiklerinizin.

Cok sevgiler canim
Sanem

 
On 1 Şubat 2008 23:22 , Mine dedi ki...

Sanem'ciğim hoşgeldin,
Zamanın ve sevdiklerinin değerini bilmek, sonradan pişman olmamayı da beraberinde getiriyor. Çok teşekkürler yorumun için.
İyi tatiller