Author: Mine
•12.11.06

Dün akşam, hangi filme ve hangi sinemaya gideceğimize karar vermeden çıktık evden. 'Bilkent'e gidelim, bakalım orada ne varmış'diyen bendim ama Timur'u oradaki filmler açmadı. Bu sefer, Armada'ya geçelim dedik. Baktık 'Babil' vizyonda. Ama ikimizde film hakkında bir bilgiye sahip değiliz. Film,hem geç başlıyor ve nerdeyse 2,5 saat sürdüğünü duyunca önce tereddüt ettik ama vazgeçmedik.
Yönetmeni Alejandro Gonzales İnarritu.Kalabalık bir oyuncu kadrosu var. Brat Pitt ve Cate Blanchett dışındakileri tanımıyorum.Çoğu,amatör oyuncu olsa gerek. Yine de, rollerinin hakkını çok iyi veriyorlar. Zaten,filmde başrol oyuncusu da yok. Film,4 farklı ülkede(Fas,Japonya,Meksika ve ABD) geçiyor.Crash(Çarpışma)'da olduğu gibi, kişiler ve olaylar arasındaki bağlantıyı, yavaş yavaş kuruyorsunuz. Abartıdan uzak, gerçekçi bir film. Filmin uzunluğu ise kesinlikle handikap değil, sıkılmadan izledik ve pişman olmadık. Sinemaseverlere tavsiye ederim.
Film hakkında ayrıntılı bilgi için sitesini ziyaret edebilirsiniz.
This entry was posted on 12.11.06 and is filed under . You can follow any responses to this entry through the RSS 2.0 feed. You can leave a response, or trackback from your own site.

4 yorum:

On 15 Kasım 2006 02:24 , Adsız dedi ki...

ben de bu filmi ozellikle izlemek istiyorum. bakalim sinemaya gidemesem de DVD'sini mutlaka alirim.
Figen

 
On 15 Kasım 2006 14:24 , Timur dedi ki...

Film gerçekten iyi .
En sevdiğim yanı , yönetmenin farklı kültürleri olduğu gibi , bütün çıplaklığıyla anlatması .

Hiç sıkılmadan izleyeceğinize eminim .
Tavsiye ediyorum !

 
On 20 Kasım 2006 17:24 , Adsız dedi ki...

mine...
bende bu filme bu hafta içinde gitmek istiyorum... amacım sadece bradcimi görmekti ama neyse sen yazdıktan sonra artık filme daha bir odaklanırım...:-))

 
On 20 Kasım 2006 20:09 , Mine dedi ki...

Can Dündar'ın Milliyet'teki,20.11.2006 tarihli yazısı;


Babil'in sürgünleri


Tevrat der ki:
"Başlangıçta dünyadaki bütün insanlar aynı dili konuşur, aynı sözleri kullanırlardı.
Sonra 'Kendimize bir kent kuralım' dediler:
'Göklere erişecek bir kule dikip ün salalım. Böylece yeryüzüne dağılmayız.'
Rab, insanların yaptığı kentle kuleyi görmek için aşağıya indi.
'Tek bir halk olup aynı dili konuşarak bunu yapmaya başladıklarına göre düşündükleri gerçekleşecek, hiçbir engel tanımayacaklar' dedi:
'Gelin aşağı inip dillerini karıştıralım ki birbirlerini anlamasınlar.'
Böylece Rab onları yeryüzüne dağıtarak kentin yapımını durdurdu.
Bu nedenle kente 'Babil' (İbranicede 'kargaşa') adı verildi. Çünkü Rab, bütün insanların dilini orada karıştırmış ve onları yeryüzünün dört bucağına dağıtmıştı."
***
O günden beri tarumarız.
Babil'in sürgünleri olarak, yeryüzünün dört bucağında, farklı dillerden konuşuyor, mütemadi bir kargaşanın kucağında yaşıyoruz.
Başta dildi bizi benzerlerimizden ayıran...
Sonra belledik birbirimizin dilini; anlaşmanın yolunu bulduk.
Lakin bu kez de önyargıların zehirli dili ayırdı Ademoğullarını birbirinden...
Anlayışsızlığın, bencilliğin, sevgisizliğin biçerdöverinde örselendik.
Yalnızlığa mahkûm edildik.
***
Alejandro Gonzalez İnarritu'ya Cannes Film Festivali'nde "En İyi Yönetmen" ödülü kazandıran "Babil" bu sürgünü anlatıyor.
Üç kıtada, Babil'in enkazı altında can çekişen ahrazları belgeliyor.
Filmin başrolünde bir tüfek oynuyor. Patladığı her coğrafyada kanlı aksisedalar yaratan bir av tüfeği bu...
Ama filmde bağlantısız gibi duran öyküler birleştikçe anlıyorsunuz ki, bizi asıl vuran, yaralayan şey o tüfek değil...
Dil, hiç değil.
Katilimiz, iletişimsizliğin soğuk duvarı...
Peşin hükümlerimiz, böbürlenmelerimiz, paranoyalarımız...
Onlar bizi arzın her köşesinde, ıssız bir çölde ya da kentin en işlek caddesinde yapayalnız bırakabiliyor.
Ama bazen hijyenik bir turda, hiç tanımadığımız bir coğrafyayı otobüsümüzün yüksek camlarının ardından süzerken başımıza gelen bir felaket, bizimle aynı dili konuşanları "hasım", hiç tanımadıklarımızı "hısım" hale getirebiliyor.
Ancak o zaman dostu düşmandan, hakikati yalandan, rabıtayı kargaşadan ayırabiliyoruz.
***
Meksikalı usta yönetmen, Fas'ta, Meksika'da, Japonya'da, asrımıza özgü bu yalnızlığın, iletişimsizliğin izini sürüyor.
Önyargıların diktiği engellerin insanlığı nasıl bir felakete sürüklediğini didikliyor.
Derdini dille anlatamayanların, bedeniyle şiddete ya da teşhire sığınmasındaki çaresizliği sergiliyor.
"Anlaşılmak istiyorsan dinle" diyor.
Ve Babil efsanesini yıkıyor.
Kutsal kitapta yazıldığı gibi Tanrı değil bizi birbirimizden ayıran;
kendi anlayışsızlığımız, duyarsızlığımız, sevgisizliğimiz...
"Babil" filmi bunu kanıtlarken yeni bir Babil dikiyor ufkumuza:
Sil baştan kavilleşmeli kavmimiz...
Yeni kuleyi nifaksız bir anlayışın tuğlalarıyla örersek, engelleri aşabilir, göklere erişebiliriz.