Author: Mine
•28.12.07


Iyisiyle kotusuyle, acisiyla tatlisiyla, akillisiyla delisiyle, dostuyla dusmaniyla, durustuyle yalanciyla, kibariyla kabasiyla... ugrasaraktan bir yilinda sonuna geldik. Hem kendimle ilgili hem de cevremdeki herkes ve herseyle ilgili, yeni bir suru sey ogrendim. Bazisi uzdu bazisi sevindirdi...
Bir sure buralarda olmayacagim. Dondugumde tekrar gorusmek dilegiyle, herkesin yeni yilini kutlarim.
Ayrica 2008'de, tum dunyaya saglik, baris, mutluluk, kisacasi iyi ve guzel olan herseyi diliyorum.

Sevgili Mavimantar, sana sozum var, en kisa zamanda yazacagim dedim ama olmadi. Belli mi olur,yilin ilk yazisi belki de sobe yazim olur:)



Hayat çetele tutmak değildir...


Hayat;
Seni kaç kişinin aradığı,kiminle çıktığın,çıkıyor olduğun
veya çıkacağın demek de değildir.
Kimi öptüğün,hangi sporu yaptığın,
kimlerin seni sevdiği de değildir.
Hayat, ayakkabıların,saçın,derinin rengi de değildir.
Nerede yaşadığın veya hangi okula gittiğin de değildir.
Aslında hayat; notlar,para,giysiler,
girmeyi başardığın ya da başaramadığın okullar da değildir.

Hayat;
Kimi sevdiğin ve kimi incittiğindir.
Kendin için neler hissettiğindir.
Güven ,mutluluk,şefkattir.
Arkadaşlarına destek olmak ve nefretin yerine sevgiyi koymaktır.

Hayat;
Kıskançlığı yenmek,önemsemeyi öğrenmek ve güven geliştirmektir.
Ne dediğin ve ne demek istediğindir.
İnsanların sahip olduklarını değil,
kendilerini olduğu gibi görmektir.
Her şeyden önemlisi hayatı,
başkalarının hayatını olumlu yönde etkilemek için kullanmayı seçmektir.
İşte hayat bu seçimden ibarettir.
İnsanların en acizi dost edinemeyen,ondan daha acizi ise dost kaybedendir.


Charles E.
.


Bu siire ilk olarak bloglar arasi seyahatim esnasinda, Mr. TD 'nin blogunda rastlamistim. Ardindan Etki Alani 'nin blogunda da gordum. Ikisine de tesekkur ederim.
Author: Mine
•19.12.07

Bugün bir değişiklik yapayım istedim. Ne zamandır aklımda yemek tarifi yazmak vardı ve hazır bayram gelmişken de, baklava tarifi iyi gider dedim. Yemek yapmayı sevmekle beraber, mutfağa girdiğim pek söylenemez. Bu tarifi yengemden aldım. Annem de bu kez, yengemin tarifine göre yaptı baklavasını ve gerçekten güzel oldu. Her ne kadar fotografını çekip sayfama koyamasam da, netten aldığım bu fotograftakine çok benziyor.
.
Herkesin bayramını kutlar, esenlikler dilerim.
....
Kaymaklı Baklava

Malzemeler:
2 yumurta
½ paket margarin (oda ısısında erimiş)
4 yemek kaşığı yoğurt
1 çay kaşığı kabartma tozu
1 tatlı kaşığı sirke
3 yemek kaşığı kaymak
1 avuç nişasta
alabildiği kadar un.

Şerbet:
5 su bardağı şeker
5 su bardağı su
½ limonun suyu

Baklavanın üzerine konulacak yağ:
1 paket (500 gr) margarin,
1 çay bardağı sıvı yağ ve
250 gr tereyağ
(Bu yağ karışımı eridikten sonra baklavanın üzerine serpilir. Yağı kızdırmaya gerek yoktur)


Yapılışı:
Hamurun yoğrulacağı kaba; yumurta, margarin, yoğurt, kaymak ve nişasta konur.
Avuç içimizde kabartma tozu sirke ile eritildikten sonra, kaptaki malzemeye eklenerek, hepsi birbirine karıştırılır.
Bu karışımın üzerine alabildiğince un eklenir ve yumuşak bir hamur elde edilir.
Hazırlanan hamurdan 60 adet, ceviz büyüklüğünde hamur topu elde edilebilmelidir.
Ceviz büyüklüğündeki hamur toplarının her biri, merdane yardımıyla ve nişasta serpilerek 10-15 cm çapında açılır. Açılan hamurların sayısı 10’u bulduğunda her birinin arasına nişasta serpilerek üst üste konur ve topluca bir tepsi büyüklüğünde açılır.
Bu onlu grup tepsiye serilir ve üzerine ceviz serpilir.Bu şekilde 6 hamur katmanı arasında 5 kez ceviz serpilmiş olur.
Baklava dilimlenir ve üzerine eritilmiş yağ karışımı gezdirilir.
Ağır ateşte (175’ C ) üzeri kızarana kadar pişirilir.
Ilık şerbet, ılık baklavanın üzerine dökülür.

Afiyet olsun.
İYİ BAYRAMLAR!

Author: Mine
•16.12.07
Biraz önce tv'deki müzik kanallarından birinde Santana'nın Supernatural albümünden 'Put your lights on' adlı şarkısını dinledim.
1999'da Santana'nın 9 Grammy aldığı bu albümü dinlemeyeli yıllar olmuş. Bu şarkı albümde en beğendiğim şarkılardan biri. Everlast'a ait olan şarkının sözlerine anlam yüklemede zorluk çeksem de bence ses ve müzik harika... Ekşi Sözlük'te bu şarkı ile ilgili ilginç açıklamaları görünce sayfamda yer vereyim istedim.




Author: Mine
•14.12.07


Kızkardeşim arayıpta ‘Bu akşam Cem Yılmaz’a gidiyoruz, Selin’e bakar mısın?’ dediğinde heyecan duymadım desem yalan olur. 3,5 yaşında şirin mi şirin, akıllı mı akıllı bir yeğenim var. Kreşe gidiyor ve okulu çok seviyor. Sabahları annesini uyandırıp ‘okula gitme vakti’ diyen de o. Burada sorun olan kardeşim. Kendisi ‘fanatik anne’ (yapılan bir araştırmada anneler 4 gruba ayrılmış:fanatik anne, star anne, patron anne ve cankurtacı anne) grubuna girdiğinden, kreşe gönderirken bile endişe duyduğundan, kreş harici çocuğundan, toplasanız bir gün bile ayrı kalmadığından, nasıl oldu da bir akşam çıkmaya karar verdi dedim içimden ve de artık normale dönüyor diye de sevindim.
O akşam, Selin’e ben mi baktım yoksa o mu bana baktı tartışılır. O programımızı belirledi, bense ona göz kulak oldum. Kağıtlar kestik yapıştırdık, çizgi film izledik, kitap okuduk, bolca meyve yedik, süt içtik…Yatma vakti diyene kadar her şey normaldi, işte o an mızıklamaya ve ben annemi isterim demeye başladı. 'Pijamalarımızı giyelim, sen yat ben sana masal okuyayım, onlar gelene kadar da konuşuruz' diyerek yatağa yatırabildim.Masal bittikten sonra ışığı söndürmeme de izin verdi. Sonra başladı konuşmaya hanımefendi, benim konuşacaklarım bitmedi diyerekten neredeyse bir saat konuştu. Sonra benim uykum geldi dedi ve uyudu.
.
O geceden bir enstantane:
Açtığım bir kanalda ingilizce çizgi film görünce:
- Bu kanalda çizgi film ingilizceymiş , kanalı değiştireyim mi? dedim
- Biz Türkiye’de oturuyoruz, Türkçe konuşuyoruz, onlar ingiyterede oturuyorlar, inkilizce konuşuyorlar demesin mi!
.
Kısacası hepimiz için de güzel bir geceydi. Bence fanatik anne olmak, hem anneye hem de çocuğa zarar. Çocuğumuzun özgüvenli olması için, kendi ayaklarının üzerinde durabilen bir erişkin olması için aşırı koruyucu olmamak lazım diye düşünüyorum.
Author: Mine
•11.12.07
Sevgili Hedikli Ev beni sobelemiş. Ben de dilim döndüğünce kendimden bahsedeyim:)

Ben küçükken, sanırım altı yedi yaşlarındaydım. Ecevit başbakandı.Birgün annemlerin konuşmasına kulak misafiri olmuştum.Vehbi Koç’un Türkiye’nin en zengin adamı olduğunu söylediklerinde, ‘Ecevit değil mi?’ diye atılmıştım da çok gülmüşlerdi. Bugünleri o zamandan görebilen vizyon sahibi bir çocukmuşum meğer:)

Ben aslında, üç kez nikah masasına oturdum ama üçünde de nikah şahidi olarak:)

İlk kopyamı, lisedeyken coğrafya dersinde çekmeyi denemiştim. Dönemin ilk yazılısında herkes kopya çekmişti, öğretmenimizde göz yummuştu. Sırf meraktan ikinci sınavda ben de kopya çekmeye kalkıştım.Harita metot defterinden çekmeye çalıştığım için de yakalandım tabi:)Neyse ki öğretmenimiz Şükran Hanım insaflı çıktı ve beni affetti.

Cep telefonumu, iletişim haricinde rehber olarak kullandığım için, kaybettiğimde telefon rehberim uçup gitti ve hala da toparlayamadım. Cep telefonu alırken; ucuz, kapaklı ve de şarj ömrü uzun olsun isterim. Başka bir özellik aramam.

En saçma huyum, anı olsun diye gazete küpürü, konser bileti, nikah şekeri gibi ıvır zıvır şeyleri atamaz biriktiririm ve bu huyuma sinir olurum.

Aşk için, diyecek bir sözüm yok henüz. Buraya sevdiğim bir şarkı ve klibi güzel gider diye düşündüm. Her ne kadar içinde ayrılık olsa da...




En sevdiğim bloglar, takip ettiklerimi zaten listeledim. Bazı blogları da ziyaret edip güzel bir yazıya rastladığımda yorum bırakıyorum. Bloglar arası yolculuğu seviyorum:)

Ben de Figen'i, Yıldız'ı ve Sanem'i sobeliyorum. Üçü de uzun zamandır birşeyler yazmadılar. Ben de onları ve yazılarını özlemiştim. Sobe- ebe işi bu anlamda iyi oldu.
Author: Mine
•4.12.07


Bugünlerde her radyoyu açışımda bu şarkıya rastlıyorum.Müzik harika! Sezen'de buğulu sesiyle, Ezginin Günlüğü'nün bu şarkısını ne güzel yorumlamış.
Ezginin Günlüğü'nün, Çeyrek adlı 25. yıl özel albümünde, Sezen Aksu'dan başka, Bülent Ortaçgil, Bulutsuzluk Özlemi, Yüksek Sadakat, Yaşar gibi bildiğimiz ve sevdiğimiz birçok isim, grubun en güzel şarkılarını seslendirmişler. Tavsiye edilir.

Get this widget | Track details | eSnips Social DNA
Author: Mine
•4.12.07
Bekir Coşkun bugünkü yazısında Hakimler ve Savcılar Yasasında Değişiklik Yapan Yasa’nın, Cumhurbaşkanı tarafından kabulune değinmiş. Gece yarısı yurtdışı gezisinden dönmüş ve de ayağının tozuyla, bu yasayı onaylayıvermiş Cumhurbaşkanı. Coşkun, yargı mensuplarının tepkisizliğine de değinmeden edememiş.
Bu yazıyı okur okumaz, çok sevdiğim, saygı duyduğum ve de dostum olduğu için kendimi çok şanslı saydığım bir arkadaşımı aradım. Kendisi hakim. Biliyorum ki o ve onun gibi düşünen arkadaşları, anayasa ve yargıda yapılan değişiklikler konusunda ellerinden geldiğince hukuk devletini koruma çabasındalar. Bana http://www.yarsav.org.tr/ adresini verdi. Maalesef bu dernekte Adalet Bakanlığı tarafından her an kapatılabilir.
Melih Aşık’ta ‘yargı’ konusuna değinmiş ve 09.12.2007 tarihinde, yine Tandoğan Meydanı’nda, Barolar Birliği’nin çağrısıyla gerçekleştirilecek miting haberiyle yazısını bitirmiş. Hukuka saygılı herkes mitinge davetli’
Yılmaz Özdil ise, yazısında şöyle diyor: ‘Türkiye’de "üç hayati işi" canı çeken herkes yapabilir; Siyaset, Müteahhitlik ve Gazetecilik’
Bu durumda Bekir Coşkun’un yazısına da cevabı vermiş oluyor. Canı çeken herkes gazete sahibi olabiliyor veya gazeteciyim diye ortada dolaşabiliyorsa ve bu kişiler sadece iktidara hizmet ediyorlarsa, tabiki iktidar harici olanlar ‘tepkisiz’ görüneceklerdir.
Author: Mine
•21.11.07

Bugün hayatımızda bir değişiklik yaptık, iş çıkışı dört bayan, bir arkadaşımıza çaya gittik. Maksat muhabbet... Dördümüzde Ankara'da yaşayıp, iş için günde yaklaşık 200 km yol yaptığımızdan, -her zamaki gibi- olabildiğince sade giyinmiştik. Konu konuyu açtı, derken çalıştığımız ilçedeki hanımların yaptığı günlere geldi. Çeşit çeşit yapılan pastalara ve böreklere değinmedik ama benim için en ilgi çekici konu, kadınların güne giderken yanlarında 'ev çizmesi' götürmesi oldu. Terlik ve ayakkabıyı biliyorum da, çizmeyi ilk kez duydum. Kışın güne giderken yanlarında çizmelerini götürüyorlar, eve girince diğer çizmelerini çıkarıp onları giyiyorlar.Akşam evlerine dönerken de, ev çizmelerini çıkarıp, tekrar sokakta giydiklerini giyiyorlar. Çizmelerin yanısıra bir de güneş gözlüklerini de saçlarına geçirip 'gün' boyunca çıkarmıyorlarmış.
İlginç değil mi?
Author: Mine
•18.11.07

Art Forum 3. Plastik Sanatlar Resim Fuarı
17 Kasım-25 Kasım 2007
Atatürk Kültür Merkezi
Bence görülmesi gereken bir fuar. Yukarıdaki resim, bu fuara katılan arkadaşım Gülay Baran'a ait.
Author: Mine
•11.11.07

Hep benden büyük kadınları sevdim. Çünkü her biri, her zaman bana, açmakla bitmeyen paketleri hatırlatırlar. Sonuna hiç ulaşılamayan şeylerdir çünkü onlar. Haklarında her şeyi bildiğinizde bile bilmediğiniz daha bir sürü şey olduğuna emin olabilirsiniz. Her biri katili asla tahmin edemeyeceğiniz cinayet romanlarına benzer. Her biri destansı filmler gibidir, uzadıkça daha uzamasını istediğiniz.

Hayatları, içine yeterince öykü alabilecek kadar uzundur. Yeni başlamış hikâyeler değil, çoktan bitmiş hikâyeleri ancak yeterince yaş almış kadınlar anlatabilirler. Ve eğer gerçek bir hikâye dinleyicisi iseniz her zaman hikâyelerin sonunu bilmek istersiniz.

Uzun, ballandırılarak anlatılan, merak uyandıracak yerlerde susulan, müstehzi gülümsemelerle iyice tatlandırılan o hikâyeleri ancak belli bir yaştaki kadınlar anlatabilirler. Günahın ne olmadığını çoktan öğrenmiş kadınlar...

Hayatta doğru veya yanlışın olmadığını, sadece yaşanması gereken bir hayatın olduğunu çoktan öğrenmiş ve hikâyeleriyle bunu öğretebilecek kadınlar.

Böyle kadınlardan biri işte, bana bir hikâye anlattı. Çok eski bir aşk hikâyesi. Kadınların anlattıkları hikâyelerden geçen adamlar hiçbir zaman bilmeyecekler kaç kadının hayatına girdiklerini, elbette.

Yaşanmış ve bitmiş bir hikâye bu. Daha doğrusu bitmesine izin verilmeden terk edilmiş, kestirip atılmış bir hikâye. "Belki on yıl sonra" dendikten sonra iki kişinin birbirine sırtını dönüp ayrı yönlere yürümeye başladığı bir hikâye. Bilirsiniz, böyle sözler hiç tutulmaz.

Kimse güvenmez bir diğerine yeterince. Hem hayat, bilirsiniz herkese her şeyi unutturmaya ayarlı bir mekanizma. Verilmiş sözleri, edilmiş yeminleri kırmak üzere bir deli zembereği var.

Hikâyeyi dinledikçe, niyeyse ben de verilmiş bir sözün tutulup tutulmayacağını düşünürken, tutulmasını isterken, çok isterken buldum kendimi. Hayatın zembereğini çünkü, ancak verilmiş sözlerin tutulması patlatmaz mı? Verilecek sözlerin tutulmasına inanmak bozmaz mı? Ancak hayatın zembereğini patlatan olaylar gerçek bir hikâye değil midir zaten?

Fakat kadınlar, erkeklerden daha çok geçiyorlar hayattan belki. Geçtikçe, gördükçe daha çok yoruluyorlar muhakkak. Daha çok yoruldukça daha çok ihtiyacımız oluyor verilmiş sözleri tutacak adamlara. İhtiyaç da değil aslında, genç bir kadına anlatacak daha iyi, daha mutlu bir hikâyemiz olsun istiyoruz belki de.Sırlar... Hem genç tutup hem yaşlandırıyorlar bizi.



Author: Mine
•10.11.07
Mustafa Kemal Atatürk

(1881 - ...)
Author: Mine
•2.11.07
'Gerçeğin er veya geç ortaya çıkma gibi bir huyu vardır' Erdal İnönü
Author: Mine
•29.10.07

Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal, Cumhuriyet Bayramı geçit törenini izlerken (29 Ekim 1929)
Author: Mine
•26.10.07

Almanya'da düzenlenen bir yarışmada, Türkçedeki "Yakamoz" kelimesi, dünyanın en güzel sözcüğü seçildi. Berlin'de faaliyet gösteren Dış İlişkiler Enstitüsü tarafından düzenlenen ve 60 ülkeden yaklaşık 2 bin 500 kelimenin değerlendirildiği yarışmada, Türkçe "Yakamoz" sözcüğü, 3 kişilik jüri tarafından dünyanın en güzel sözcüğü olarak belirlendi.
Enstitü tarafından yapılan açıklamada, jürinin yakamoz sözcüğünü, "kelimenin orijinalliğini, anlamını ve kültürel önemini göz önünde bulundurarak" birinciliğe layık gördüğü bildirildi. Türk Dil Kurumu'na göre yakamoz sözcüğü, "Denizde balıkların veya küreklerin kımıldanışıyla oluşan parıltı" ve "Biyolojik ışık üretme özelliğine sahip, akıntı ve rüzgârlarla sürüklenen ve bir şeye dokunduğunda ışık veren deniz hayvanı" anlamına geliyor. Yarışmada ikinciliği, Çincede "horlamak" anlamına gelen "Hu lu" kelimesi kazanırken, üçüncülüğü de Afrika'da kullanılan Luganda dilinde "düzensiz" anlamına gelen "Volongoto" sözcüğü elde etti.




Bu haber, bugünkü Milliyet 'teydi

Author: Mine
•25.10.07

Uzun zamandır sinemaya gidemiyorum. Ben de bu gece oturup The Illusionist 'in DVD'sini izledim.
Konusu;1900'lerin başında, marangoz bir ailenin oğlu olan Eisenheim (Edward Norton), aristokrat bir ailenin kızı Sophia'ya (Jessica Biel) aşık olur; ancak sosyal konumları nedeniyle ilişkilerinin yasaklanması sonucu Avusturya'yı terk ederek dünyayı keşfe çıkar. Eisenheim15 yıl sonra ünlü bir illüzyonist olarak isim yapmıştır; ülkesine döndüğünde eski sevgilisi Sophie Avusturya-Macaristan veliaht prensi Leopold (Rufus Sewell) ile nişanlanmak üzeredir ve olaylar gelişir...Prens Leopold, Eisenheim'in peşine polis şefini (Paul Giamatti) takar. Bence filmdeki en iyi permormansta Paul Giamatti'ye ait.
Ben filmi beğendim. Edward Norton'u oldum olası severim zaten. Filmin sonu birçok izleyiciyi şaşırtmamış ama beni şaşırttı ve mutlu etti.
İllüzyon sadece sahnede değil, hayatımızda da var. İllüzyonistlerde...
Author: Mine
•25.10.07

Korsan devlete abluka

AKP hükümeti, sıfır terörle teslim aldığı Güneydoğu’nun geri kalmışlığını ekonomik iyileştirmeyle çözmeyi hedefledi ve aynı uzantıda Kuzey Irak’taki siyasi oluşumla restleşmektense iyi “geçinmeyi” tercih etti.
İşte bu seçim, kendi tahlilinin sonucu değil, Turgut Özal’ın vizyonunu izlemekten ibaretti.
Unutmayalım ki Barzani ve Talabani’ye 1992 yılında kırmızı T. C. pasaportu Turgut Özal’ın emriyle verildi, dış dünyayla temasları Türkiye tarafından sağlandı, Iraklı Kürtlere çook yardım edildi.
Doğrudur, yanlıştır ama Turgut Özal’ın bir vizyonu vardı: PKK’yı, sadece sınırlarımız içinde değil, Kuzey Irak’taki Kürtleri de Türkiye’ye medyun ve müttefik kılarak pasifize etmek. Ama vizyonda hedef tahlil eksikti: Marksist Leninist PKK, yalnız Kürt bağımsızlığının sembolü değildi. Türk devletine olduğu kadar, belki de daha fazla bizzat Kürt aşiret sistemine, din iman ve törelere karşı bir ayaklanmaydı. Sistemin ezdiği kadınların, kızların eline silahtan başka tinsel ve cinsel özgürlük veriyor, siz erkeklere eşitsiniz, diyordu ve yine öyle diyor.
İşte bu kapsamda Türkiye, tüm cumhuriyet tarihi boyunca ve Turgut Özal döneminde hep yanlış yaptı ve kolayı tercih etti: Bölgenin çağ dışılığının, geri kalmışlığının asıl kaynağı, baskıcı kültürle mücadele etmektense, aşiretleri yanına alıp o baskıyı PKK’ya karşı silahlandırıp kullandı.
Dünkü The New York Times, PKK’yı bakın nasıl tanımlıyor: “İslamcılığı reddeden Kürt gerillası. Bilimsel Sosyalizmi benimsiyor ve kadın haklarını savunuyor...”
***
AKP’nin, Turgut Özal’ın naif “Hep beraber ticaret yapalım, zengin olalım, barışalım” vizyonunu “alt kimlik, üst kimlik” tavizleriyle sürdürmesi tabii ki gerek Güneydoğu’da, gerekse Kuzey Irak’ta çoşkuyla karşılandı, birinciler DTP’den çok AKP’ye oy verirken, ikinciler “Aman AKP kazansın,” diye propaganda yaptı.
İyi güzel de, zaten ABD gibi bir hami edinen Kuzey Irak, Türkiye eliyle ihya oldum diye mi tepesine binecekti PKK’nın?
Barzani’yi, Talabani’yi kucaklayan AKP, Kuzey Irak’a yatırım yaparken saf saf, “PKK’nın bindiği dalları kesiyorum,” diye mi düşündü acaba?
Eğer böyleyse, saflıktan öte bir cehaletle karşı karşıyayız: ABD’nin tıpkı bir zamanlar Taliban’ı, SSCB’ye karşı kullandığı gibi PKK’yı İran’a karşı “savaştırdığını” bilmiyorlar mı?
ABD (ve İsrail), görünüşte İran’a karşı güçlendiriyorlar PKK’yı. Zaten terör örgütündeki Amerikan silahları Türkleri vurdukça, Ankara’ya gizlice: “Vallahi biz bunları PKK’ya değil, PJAK’a İran’a karşı kullansınlar diye vermiştik, siz bekleyin, biz konuşalım, sizi vurmasınlar,” diyorlar.
Oysa PJAK, PKK’nın Farsçasından ibaret...
PKK’ya silah dağıtacaklar, eğitecekler, istihbarat verecekler İran’ın üzerine salacaklar ve PKK, aynı lojistiği Türkiye’ye saldırmak için kullanmayacak ha? Haydi AKP’nin “ticaret yapalım, zengin olalım, barışalım”cılarının kafası basmaz. ABD bilmez mi, verdiği silahın İran kadar Türkiye’ye karşı kullanılacağını?
***
Demek ki yeni Taliban’ı PKK ve İran kadar Türkiye’yi de parçalamak istiyor ABD. Zaten haritayı da çizmiş, internette yayınlıyor.
İşte bu yüzdendir ki Kuzey Irak’a, gerekirse dibine kadar girmeden önce, Türkiye’den Kuzey Irak’a giden bütün Amerikan yolları tıkanmalı, sınır kapatılmalı, elektrik, su ne veriliyorsa kesilmeli, her tür ticaret derhal durmalı ve Kuzey Irak’ta kurulan “korsan” devlet Kürdistan, hiç olmazsa Güneydoğu’dan kuş uçurtulmayan bir ablukaya alınmalıdır.
Eğer bugün, 2,5 milyar dolarlık bir “ticaret” hacmini feda ederek yenimizi (kaftan kolu) kesmezsek, yarın kolumuzu, öbür gün bacağımızı kesecekler, farkında mısınız?
Öyle bir kararlılık sergilenmeli ki, Amerikan ordusu düşünsün Türk ordusuyla savaşa girmenin faturasını. Tersi değil!
Çünkü bugün Irak’ı işgal edip İran’a saldırmaya hazırlanan ABD, yarın Ermenistan’ı Kuzey Irak gibi himayesine alacak, oradan da ASALA’yı salacak üstümüze, PKK’yı saldığı gibi.
Ermeni yasası, istim üstünde. Nereye gittiğimizi görmüyor musunuz?
Göremezsiniz doğru. Çünkü tarih bilmiyorsunuz, sosyoloji bilmiyorsunuz, vizyonunuz yok!

Vizyonsuzlukla hem batılır, hem batırılır.


Alp ve Ege'nin Annesi 'ne teşekkürler...
Author: Mine
•23.10.07
Önce bir ıslık sesi duyuluyor...Ardından yeni ıslıklar ve düdük sesleri ekleniyor...Anlıyorum ki saat 21.30. Hemen yanan ampülleri kapatıp, diğer site sakinleri gibi şehitlerimiz anısına 12 kez açıp kapatıyorum. Bu arada, balkona çıkan site halkının alkışları ve korna sesleri ekleniyor bu eyleme. Oniki gün sürecek eylemin 3. günündeyiz bugün.
Pazar akşamı evime geldiğimde bayrağımı balkonuma astım. Sabah işe gitmek için dışarı çıktığımda bütün apartmanlar bayraklarla süslenmişti ( ki oturduğum site 12 katlı en az 50 bloktan oluşuyor) Bayramlarda görmeye alışkın olduğum bu manzara hem gururlandırdı hem de hüzünlendirdi. Neden gencecik insanlarımızı kaybediyoruz diye düşündüğümde, birşeyler boğazıma düğümleniyor.

1978-1981 yılları arasında -hatta bugün çatışma haberlerinin geldiği bir ilçede dahil- ve 1994-1996 yılları arasında doğuda yaşamış biriyim. Çocukluğumda İstanbul, Ankara gibi büyük şehirlerde can güvenliği yokken, bizim yaşadığımız yerde böyle bir sorun yoktu. Biz çocuklar annelerimizle beraber, ilçeye yakın mesire yerlerine pikniğe giderdik. Ceviz ağaçlarının gölgesinde serinlerdik. Akşamüstleri kapı önünde semaver yakılır ve çay içilirdi. Evimizin karşısındaki ilkokulun bahçesinde mahallenin gençleri kızlı, erkekli voleybol oynarlardı. İçlerinde oralı olmayan tek bizdik. O yıllardan kalan komşularımızla hala görüşürüz ve hala arkadaşlarımın haberlerini alırım.
1994 yılına geldiğimizde durum değişmişti. Güzel anılarımın olduğu o kasabaya ben gidemedim ama bir arkadaşım gittiğinde sokakta tek bir kadın görmediğini söyledi. Yaşam tarzı o kadar değişmişti ki...
Yıl 2007. 1994'den bu yana 13 yıl daha geçmiş. O zaman da terör vardı, çocuklarımızı yitirdik, bugünde...
Yıllar içinde bu sorunu çözmek için ne yaptık?Neden çözemedik? Bütün TV kanallarında şimdi bunlar konuşuluyor. 657'ye tabi bir memur olarakta bize susmak düşüyor ve boğazıma sözcükler düğümleniyor.
Author: Mine
•23.10.07

Sanırım bu gidişle hayatımı Facebook'tan önce ve sonra diye ayıracağım. İtiraf edeyim baştan sıcak bakmıyordum. Deneyelim dedim ve 20 gün kadar önce ilk kez üye oldum.
Facebook, 2004 yılında ABD’nin Harvard Üniversitesi’nde öğrenci olan 19 yaşındaki Mark Zuckerberg tarafından oluşturulan bir internet sitesiymiş. İlk başta üniversite öğrencilerine hitap etse de zamanla kapsamı genişlemiş ve bizim sınırlarımıza da yayıldı.
Neler mi var? Rakı Sofrası'nda oturup dünyayı kurtarabilirsiniz, çeşitli gruplara üye olubilirsiniz, isterseniz siz de bir grup kurabilirsiniz, birbirinize hediyeler yollayıp çeşitli oyunlar oynayabilirsiniz. Yapabileceğiniz çok şey var.
Benim en çok ilgimi çeken, arkadaşımın arkadaşı yoluyla eski arkadaşlarla buluşabilmek.4-5 gün önce gelen bir mesaja çok sevindim. Üniversiteden sevdiğim bir arkadaşım beni arkadaşımın arkadaşı yoluyla bulmuştu.
Biz blog arkadaşları, orada da bulduk birbirimizi. Yukarıdaki karikatür Yıldız'dan...ubp 'de oradaymış ama henüz karşılaşmadık:))

Eski, yeni... Arkadaşları görmek çok güzel...Sınırları fazla zorlamamak kaydıyla:)

Author: Mine
•21.10.07

Author: Mine
•21.10.07
Ercan Akyol
Vatan İçin
Neler yapmadık şu vatan için
Kimimiz öldük
Kimimiz nutuk söyledik

Orhan Veli


Author: Mine
•7.10.07
































































Yine önce fotograflarımı yayınlıyorum. Ayrıntılar sonra... Merak ettiyseniz şu adrese bakabilirsiniz.
Author: Mine
•7.10.07
New york New York Herşey Varda İstanbul Yok...
(İlhan Şeşen)










Tabela yutan ağaç








NYC
Author: Mine
•7.10.07
İkiz Kuleler'in yerinde inşaat devam ediyor


Bir kitapçı dükkanı, sahaf mı desem yoksa:)



Sarı otobüsler çok tanıdık değil mi?


Manhattan Macys, keyifli alışveriş için ideal




Çin mahallesi nerde bitiyor nerde İtalyan mahallesi başlıyor değişen tabelalardan anlıyorsunuz

NY Public Library'in bahçesindeki sevimli uyarı levha

Manhattan'ın göbeğindeyiz:)

Arkada Chrysler Building

Mavi'yle Manhattan rastlaşmak hoş bir sürprizdi



Şehri turu yapabileceğiniz otobüsler

Bir kilisenin bahçesindeyiz

Bu hayvancağızı tanıtmama gerek var mı?


Bir saatçi dükkanı:)
Author: Mine
•2.9.07